BİR DÜNYADIR KADINLAR; GÖZLERİYLE GÜLEN, KALPLERİYLE KONUŞAN, BAKIŞLARIYLA BÜYÜLEYEN...KADINLARIN BU GİZEMLİ DÜNYASINI KEŞFETMEYE VE KENDİNİZİ DAHA İYİ ANLAMAYA NE DERSİNİZ???HER ŞEY SİZİN İÇİN...

24 Eylül 2008 Çarşamba

Kış Aylarında El ve Ayak Bakımı

Eller
Her zaman göz önünde olan, özellikle de kışın soğuk günlerinde çabuk yıpranan, kuruyan ve çatlayan ellerin bakımlı olmasının ilk şartı, onlara özen göstermekten geçiyor. Eğer düzgün, yumuşacık ve zarif ellere sahip olmak istiyorsanız, özellikle bu aylarda, gösterdiğiniz özeni maksimuma çıkarmanız gerekiyor.
İşte ellerinizin bakımı için birkaç pratik öneri…
* Gece yatmadan önce ellerinizi, bir kabın içine koyduğunuz zeytinyağına batırın. Yaklaşık 10 dakika kadar tutun. Çıkarın, kurulayın ve pamuklu bir eldiven giyerek yatın, sabah kalktığınızda yumuşacık olduğunu göreceksiniz.
* Ellerinizi yıkadıktan sonra nemlendirici bir el kremi kullanmanızda yarar var. Bu kremleri gece yatarken ve sabah evden çıkmadan önce de ellerinize uygulayabilirsiniz.

* Sürekli olarak yanınızda bulunduracağınız koruyucu ve besleyici bir el kremi ellerinizi nemlendirmede oldukça etkili olacaktır. El kremini gün içinde elinize az az ama sık sürün. Bilekten başlayarak parmakların eklem yerlerine kadar dairesel ve özenli hareketlerle masaj yaparak yedirin.
* Dışarıda iken daima eldivenlerinizi giyin.
* Ev işlerinde lastik eldiven giyerek, ellerinizin su ve deterjan ile temasını azaltın.
* Kuruyan elleriniz için doğal bir maske kullanarak ellerinizi nemlendirebilirsiniz. Bunun için; bir haşlanmış patatesi ezip, içine biraz vazelin ve kuru papatya çiçekleri katarak bir karışım hazırlayın. Bu karışımı elinize sürün. Sonra da elinizi pamuklu bir mendile sararak yarım saat kadar bekleyin. Ellerinizin ne kadar yumuşak ve pürüzsüz olduğuna inanamayacaksınız.
Tırnaklar
Cilt gibi tırnaklar da soğuktan ve kaloriferlerin sebep olduğu nem kaybından dolayı kurur. Tırnaklar nemsizlikten dolayı daha kırılgan hale gelir.
İşte tırnaklarınıza uygulayabileceğiniz bazı yöntemler…
* Tırnaklarınız, nemini etrafındaki tırnak etinden alır, bu nedenle tırnak etlerinizi nemlendirin.
* Tırnak etlerinizi mümkün olduğu kadar kendi haline bırakın; itin ama kesmeyin.
* Protein ve kalsiyum açısından zenginleştirilmiş tırnak kuvvetlendiriciler kullanın. Bu tip ürünler, nemlendiriciler ile güçlendirilmiştir ve tırnak üzerinde bir koruyucu katman oluşturur.
* Kışın meyve ve sebze tüketimi azalır, daha çok nişasta içeren besinler alınır. Bu da vitamin eksikliğine ve dolayısıyla tırnaklarınızın kalitesinin düşmesine neden olur. Kışın dengeli beslenmeye dikkat edin. Bol su içmeyi unutmayın.
* Tırnaklarınızın sürekli olarak sararmasından şikayetçiyseniz, bir adet limonu çok az suyla karıştırıp tırnaklarınızı birkaç dakika bu limonlu suda bekletin; böylece sararmayı önlemiş olursunuz.
* Tırnaklarınızın kolay kırılmasını önlemek için en iyi yöntem, tırnak diplerinize vazelinle masaj yapmaktır. Vazelin kolayca emilip, cildi nemlendirir ve tırnakların güçlü olmasını sağlar.
* Bir kabın içine bir miktar susam yağı koyun ve bir limonun yarısını sıkın. İyice karıştırdıktan sonra tırnaklarınıza sürün, beslendiklerini, güçlendiklerini göreceksiniz.
* Kurumuş tırnak etleriniz ve şeytantırnaklarınız kışın artar ve yünlü giysilerinize takılırlar. Haftalık düzenli manikür bu sorunu ortadan kaldırır. Ayrıca bir parlatıcı ya da ojeyle tırnaklarınızın canlı ve bakımlı görünmesini sağlayabilirsiniz.
* Kırılgan veya çatlamış tırnakların tedavisi için günde 1-2 kez kakao yağıyla tırnaklarınıza masaj yapmayı deneyin. Yağ kolaylıkla emildiğinden çatlaklara nüfuz eder ve cildi de nemlendirir.
* Süreceğiniz koyu renkli ojenin altına koruyucu şeffaf bir kat oje sürmekte fayda var. Bunu yaparak tırnağınızı koruduğunuz gibi, ojenin daha iyi sürülmesini de sağlarsınız.

Evde manikür: Kuaföre gidecek vaktiniz yoksa, haftada bir gün evde kendi başınıza yapacağınız manikür de tırnaklarınızın güçlü ve pırıltılı bir görünüm kazanmasını sağlayacak, el bakımınızı tamamlayacaktır.
Tırnaktaki eski ojeyi iyice temizleyin. Tırnak dibine yumuşatıcı bir krem sürün. Bir kap sıcak suya yarım limon suyu ve birkaç damla banyo köpüğü katın. Ellerinizi bu sıcak suya batırın. Her parmağınıza iki dakika masaj yaparak suda bekletin.
Daha sonra tırnak diplerinizi hafifçe geriye itin ve ellerinizi durulayıp, kurulayın. Bir törpü ile tırnak üstlerinizi törpüleyin. Bu, kan dolaşımını arttıracak ve tırnaklara parlak görünüm kazandıracaktır.
Tırnaklarınıza şekil verin ve sonra ellerinize nemlendirici bir el kremiyle masaj yapın. Elleriniz kremi emdikten sonra manikürünüzü, oje veya tırnak cilası sürerek tamamlayın.


Ayaklar
Bütün kış sürekli çizme, bot tarzı ayakkabıların içinde sıkışan ve havasız kalan ayakların rahat bir nefes alması gerekir. Ayaklar, sürekli çorap giyildiğinden daha çok terlerler ki bu da koku problemini ve mantar enfeksiyonu riskini artırır.
Gün boyu vücudun yükünü çeken ayakların bakımında nemlendiriciler ve düzenli olarak yapılan pedikür büyük rol oynar. Ayrıca bakım ürünleri kadar, doğru ayakkabı seçimi de ayakların rahatlığı ve güzelliği için önemlidir.

İşte doğru ayak bakımı için tavsiyelerimiz…
* Sıcak su yerine ılık su ile banyo ya da duş yapın.
*Ayaklarınızı günde iki kere uygun kremler ile nemlendirin.
* Gece ayaklarınıza vazelin sürün ve üzerine çorap giyerek yatın. Ertesi günkü yumuşaklığa inanamayacaksınız.
* Vazelin dışında, evde hazırlayacağınız bir karışımla da ayaklarınızı yumuşacık yapabilirsiniz. Ilık suyun içine limon ve portakal dilimlerini ekleyerek hazırlayacağınız doğal turunç banyosu, ayaklarınızda peeling etkisi yaratacak.
* Ayaklarınızın terlemesine karşı ter önleyici krem ve pudralardan kullanırsanız, hoş kokulu ayaklara sahip olabilirsiniz.
* Ayak tırnaklarınızı ve parmak aralarınızı mantar riskine karşı çok fazla nemlendirmekten kaçının. Mantar riskiniz varsa çoraplarınızı ve ayakkabılarınızı giymeden önce ayak pudrası kullanın.
* Ayaklarınızı sıcak bir ayak banyosu ile yumuşattıktan sonra, katı ve sert kıllı bir fırça ile fırçalayarak masaj yapın. Topuklar ya da ayağınızın altı gibi daha sert bölgeleri ise ponza taşı ile keseleyin. Bu sayede ayak ferahlayıp hava alacaktır. Son adım olarak esanslı yağ ile ovarak ferahlatın.
* Çatlayan ayak topukları için yapılabilecek bir uygulama da, bir kutu vazelinin içine iki adet Gripin tozu atarak yapılan karışımı yatmadan önce ayaklara sürmektir. Bu karışımın üstüne çorap giyip yattığınızda, birkaç tekrardan sonra topuklarınız yumuşacık ve pürüzsüz olacaktır.
* Yorgun ayakların dinlendirilmesi için en kolay yöntem serinletici-naneli bir ayak jeliyle ayaklarınızı ovmaktır. Masaj sayesinde dolaşım düzeleceğinden genel bir rahatlama da hissedeceksiniz. Bir diğer alternatif iyi bir nemlendirici kremi gün sonunda kullanmak üzere buzdolabında serinletmeniz ve yorgun ayaklarınıza uygulamanızdır.
* Ayakkabı seçerken modelinden ziyade rahatlığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sonradan genişler düşüncesiyle alınan dar ayakkabılar aslında ayağın en büyük düşmanıdır. Almaya karar verdiğiniz ayakkabıyı açma, kapama ve yukarı oynatma gibi egzersizlerle teste tabi tutabilirsiniz. Nasır oluşumunu tetiklediği için, mümkün olduğunca dar kalıplı, sivri burunlu ve çok yüksek topuklu ayakkabılar giymekten kaçınmak gerekiyor.
Evde pedikür: Tırnaklarınızdaki ojeyi ya da cilayı çıkarın. Tırnaklarınızı tepeden ve kavissiz bir şekilde kesin. Ayak tırnaklarınızı keserken, düzgün kesebilmek için önce mutlaka ıslatın ve çok fazla dipten kesmemeye dikkat edin. Eğer tırnağınızı fazla derinden keserseniz, etinize gömülüp tırnak batmasına neden olabilir. Tırnaklarınıza, törpüyü tek bir yönde kullanarak şekil verin. Tırnak uçlarına tırnakların kırılmasını önleyip sertleştirecek cila sürün.
Ayaklarınızın rahatlaması için yaklaşık üç dakika ılık suda bekletin. Tırnak etlerini kesmeyin, sadece geriye doğru itin. Ayaklarınızı ponza taşı ile ovun. Böylece topuklardaki pürüzleri giderebilirsiniz. Son olarak, tırnaklarınıza oje sürmeden önce koruyucu sürün.
Ayak masajı: Özellikle kış aylarında ayaklara rahatlatıcı bir masaj uygulamak, ayak sağlığı açısından çok gereklidir. Yapılacak masajla, ayak tabanındaki sinir noktaları uyarılarak rahatlanabilir.
Önce, ayak tabanını sıcaklık hissedinceye kadar vücut fırçasıyla fırçalayın. Sonra bir vücut kremiyle ya da özellikle ayak için üretilmiş olan ayak kremleriyle topuktan ayağın ortasına ve ayak bileğine kadar masaj yapın. Ayrıca her parmağa küçük dairesel hareketlerle masaj uygulayın. Böylece ayaklarınız zindeliğine kavuşacaktır.

KIŞ AYLARINDA CİLT BAKIMI

Kış soğuklarında cildiniz kurur, çatlar ve yıpranır. Hava kirliliğinin de etkisiyle ciltte lekelenmeler ve siyah noktalar oluşur.

Cildinizi korumak için kullandığınız temizleyici ürünler ve bakım kremleri, içerdikleri kimyasal katkı maddelerinden dolayı uzun vadede cilde zarar verebilir. Ekonomik yönden de bütçede önemli bir gider oluşturur.

Hazır ürünlere alternatif olarak, cilt temizliği ve bakımı yapmak için bütün aktarlarda bulunan çeşitli bitkisel yağların karışımından aileye özel kremler de yapılabilir. Bu kremler, hem daha az masraflı hem de doğal olduğu gibi ailenin tüm bireyleri her türlü vücut bakımında kullanabilir. Bitkisel ürünlerle cilt ve vücut bakımı yapan uzman estetisyen Gülten Şenşafak, kış soğuklarında çok etkili olacak bir bakım kreminin yapılışını anlattı.

Kremin hazırlanmasından önce tüm vücut temizliği için önerdiği bir peeling (deri üzerindeki ölü hücreleri temizleme) yöntemi uygulanabilir. Bir kaşık mısır ununu bir kaşık yoğurtla iyice karıştırıp, el, yüz ve ayaklarınıza sürün ve bir güzel ovun. Cildiniz, temizlenir ve yumuşar. Vücut temizliği için de bu ürün kullanılabilir; ama en iyi yöntem geleneksel banyo âdetimizde yer alan kese yapmaktır. Göz altları ve kapakları dahil tüm vücut bakımında kullanabilecek krem de şöyle yapılıyor: Birer tatlı kaşığı lanolin ve balmumu, birer çorba kaşığı, kayısı yağı, buğday özü yağı ve badem yağını, bir çay kaşığı portakal yağını benmari usulü (cezveyi başka bir kaptan çıkan buharın üzerinde tutarak) eritin. Karıştırırken içine bir tatlı kaşığı gül suyunu damla damla yedirin. Katılaşıp kıvam aldığında cam bir kavanoza koyun. Tüm malzemeler bir araya geldiğinde cildi canlandıran, çatlakları tedavi eden, kırışıklıkları açan koruyucu özelliği çok fazla bir bakım kremi ortaya çıkıyor. İçine uzun süre durabilmesi için katkı maddesi konulmadığından kremin az miktarda yapılması gerekiyor. Buğday özü yağı lekeleri açar. Kayısı yağı hücre canlandırır, cildi besler. Badem yağı yumuşatıcı, kırışık açıcıdır. Portakal yağı, hücre canlandırır, temizler, kan dolaşımını sağlar. Lanolin suyu kolayca kendine çeker. Balmumu, kırışık açar, kreme yoğunluk verir.

Yüzünüze masaj yapın

Akşamları bakım kremi sürmeden önce cilt güzelce temizlenmeli. Bunun için salatalık sütlü bir tonik yapabilirsiniz. Küçük bir salatalığı rendeleyip suyunu sıkın. İçine aynı miktarda süt katın. Bu karışımla pamuk kullanarak cildinizi silin. Arkasından gülsuyu ve kekikle yapılan bir tonik ile cildinizi iyice temizleyin. Bir çorba kaşığı kekiği bir su bardağı sıcak su ile demleyip soğuduktan sonra süzün. İçine, yağlı cilt için aynı miktarda, karma ve kuru cilt için iki katı gül suyu koyun. Antiseptik olan kekik ciltteki mikropları kırar, cildi temizler, canlandırır ve gözenekleri sıkıştırır. Bakım kremini sürerken yukarı doğru hareketlerle yüzünüze ve göz çevrenize parmak uçlarınızla masaj yapın. Masaj, kırışıklıkları açar ve yaşlılık etkilerini geciktirir.

Yağ karışımı ile saç bakımı

Gülten Şenşafak’ın kış aylarında, kuruyan, kırılan, çabuk kirlenen saçlar için de bir bakım formülü var. 200’er gram zeytinyağı (çok kaliteli, içmelik denilen) veya daha az asitli olan susam yağı ve çörekotu yağının içine, 30’ar gram defne yağı ve portakal yağı katıp şişeyi çalkalayın. Banyodan iki saat önce saç diplerine sürüp sıcak suda ıslatılmış bir havluya sarın. Portakal yağı yağlı saçlara iyi gelir. Saçınız kuru ise onun yerine kayısı yağı kullanın. Bu uygulamayı haftada bir kere yapabilirsiniz. Aynı karışımın içine B ve E vitaminleri içeren ampul iğneler de kırarsanız, yağlarla birlikte bakım kalitesi artar. Eğer hücreler ölmediyse, genetik değilse, bakımsızlıktan dolayı dökülen saçları da yeniden canlandırır. Yağların temizliği zor olduğu için 4-5 kez yıkamak gerekebilir. Bu arada saç tekrar yıpranır. Bunun önüne geçmek için karışımın içine bir yumurta kırabilirsiniz. Yumurtanın beyazı gözenekleri sıkıştırır. Sarısı da içerdiği vitaminlerin yanında saçı yıkarken köpürtür ve temizliğini kolaylaştırır.

İkiye ayrılan, kırılan, kenar etleri kalkan tırnakların bakımı için de zeytinyağı ve limon karışımı kullanılabilir. Bunları bir fincanda karıştırıp her akşam beş dakika parmak uçlarınızı içine batırın. Elinizi yıkamadan önce iki saat bekleyin. Bir süre sonra iyileşmeyi fark edeceksiniz.

Cildinize doğal kış bakımı

Kışın olumsuz etkenleri cildin yıpranmasına yol açıyor. Bu yıpranmayı önlemek için evde bulunan malzemelerle mucize yaratmaya ne dersiniz? Sirke, bal ve kille doğal maskeler hazırlayıp cildinizi kış kâbusundan kurtarabilirsiniz.

Kış aylarında cilt ekstra bir bakım istiyor. Soğuk ve rüzgârlı hava cildin kurumasına yol açarken, kapalı mekânlardaki kirli hava ise cildin gözeneklerini kapatarak, nefes almasını engelliyor. Cilt, mat bir görünüm kazanıyor ve olumsuz dış etkenlere karşı mücadele edemiyor. Yaşlanma etkileri artarak kırışıklıklara davetiye çıkarıyor.
Kış aylarında cildinize özen göstermelisiniz. Çünkü cildin yaşlanmasının nedeni yaşın yanı sıra dengesiz beslenme ve olumsuz dış etkenler.

Balık, ceviz, soya, su...
Cildin yaşlanmasını önlemek için öncelikle beslenme alışkanlığınızın balık, sebze ve su ağırlıklı olmasına dikkat etmelisiniz. Günde en az 1.5 litre su için. Bunun yanı sıra E ve C vitaminli meyve ve sebze sularını bol bol içebilirsiniz. Cildin dış etkenlere karşı savunma gücünü artıran balığı haftada üç kez yemeye özen gösterin. Posalı yiyeceklerle (soya, fasulye, bezelye gibi) cildinizin yaşlanmasını durdurun. Soya, içeriğindeki doğal östrojen sayesinde cildin her dem genç kalmasını sağlıyor. Omega 6 içeren ceviz, fındık, badem ve ay çekirdeği cildi nemlendirip besliyor ve yaşlanmayı geciktiriyor.
Konserve yiyecek ve şarküteri ürünlerinden uzak durun. Sigara içmeyin.
Bu arada kil, bal ve sirkeyi kış güzelliğiniz için mutfağınızdan eksik etmeyin. Kili baharatçıdan ya da doğal ürünler satan dükkânlardan temin edebilirsiniz.

SİRKE İLE GÜZELLİK KÜRÜ
Sirke, cildin dış yüzeyini ölü hücrelerden arındırıp elastiki liflerin üretimini artırıyor. Soğuk hava nedeniyle yıpranan cilde esneklik ve yumuşaklık kazandırıyor. 30'lu yaşlardan sonra cilt hücrelerinde yenilenme işlevi yavaşlamaya başlıyor ve cilt, elastikiyetini kaybedip kırışıklıklara davetiye çıkarıyor.

Derinlemesine temizlik
7-8 damla sirkeyi yarım çay bardağı tatlı badem yağı veya zeytinyağına ilave edip karıştırın. Akşamları yatmadan önce 1 ay boyunca haftada birkaç kez cildinize sürün. Antioksidan etkili bu sirkeli karışım hücreleri koruyor.


Aknelere karşı tonik
Küçük bir şişeyi gül yapraklarıyla doldurun. Üzerini örtecek kadar sıcak su doldurun. Ağzını kapatıp 2 gün bekletin. Süzüp 1 kahve fincanı sirke ilave edip karıştırın. Bir parça pamuğu karışıma batırıp cildinize yedirerek sürün. Kuruyuncaya kadar birkaç dakika bekleyin. Ilık suyla durulayın.


KİL İLE GÜZELLİK KÜRÜ
Kış aylarında cildinizi haftada bir uygulayacağınız besleyici killi maskelerle koruyun. Kil, cilt kızarıklığını giderip cilde pürüzsüzlük kazandırıyor.


Besleyici maske
Kil zengin içeriği ile cildi besliyor. Kil maskesi için 1 avuç kili 2 çorba kaşığı ılık su ve birkaç damla zeytinyağı ile sulandırıp, göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza sürün. Eğer cildiniz yağlı ise karışıma birkaç damla limon suyu ilave edin. Eğer kuru ise bir tatlı kaşığı bal ekleyip karıştırın. 5 dakika bekleyip ılık su ile durulayın.

Kırışıklıkları önleme veya azaltma
Papatya ve adaçayı özü ile zenginleştirilmiş kil maskesini göz çevresi hariç temizlenmiş cildinize sürün. 10-15 dakika bekletip ılık su ile yıkayın. Cildinize nemlendirici krem sürün.

Kahverengi cilt lekeleri ve kızarıklıkları hafifletme
Cilt lekelerini gidermek için kil maskesi etkili bir yöntem. Ancak bu kez maskeye yabanmersini püresi ilave etmelisiniz.

Ölü hücreleri arındırma
Özellikle beyaz kil ciltteki ölü hücreleri arındırıcı özellikler içeriyor. Beyaz kili biraz su ile yumuşatıp koyu bir krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz çevresi hariç yüzünüze ve boynunuza sürüp 10 dakika bekledikten sonra ılık su ile yıkayın. Yumuşak bir havlu ile tampon yaparak kurulayın.

Sivilceleri temizleme
Sivilceleri sıkmayın, kurumasını bekleyin. Beyaz kil maskesine 2 damla limon suyu ve 2 damla zeytinyağı ekleyip karıştırın. Akşam yatmadan önce pamuklu kulak çubuğunu karışıma batırıp sivilcelerin üzerine hafif bastırarak maskeyi yedirin. Bir süre bekleyip cildinizi yıkayın.


BAL İLE GÜZELLİK KÜRÜ
Bal, cilde yumuşaklık ve parlaklık veriyor. Cildiniz yorgun görünüyorsa tazelemek için bal ile bir güzellik kremi hazırlayabilirsiniz.


Yumuşacık kadifemsi bir cilt için
Göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza bal sürüp 10 dakika bekleyin. Ilık suyla durulayıp havlu ile kurulayın.

Cildi canlandırma
1 çorba kaşığı balı rendelenmiş 1 elma ve ezilmiş 1 muzla karıştırıp göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza sürün.
15-20 dakika bekledikten sonra ılık suyla durulayın ve havlu ile kurulayın.

Kırışıklıklara karşı
1 çorba kaşığı limon suyu, 2 çorba kaşığı bal ve 2 çorba kaşığı suyu bir kapta krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz çevresi hariç tüm yüzünüze sürün. Ilık suyla yıkayıp kurulayın.

Cildi sıkılaştırma
1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı badem yağı (sızma zeytinyağı da olabilir), 1 çorba kaşığı bal ve mercimek büyüklüğünde tereyağını bir kaba alıp krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza sürüp 5-10 dakika bekleyin.
Ilık suyla yıkayıp durulayın ve ılık havlu ile tampon yaparak kurulayın.

Ergenlik sivilcelerine karşı
1 kahve fincanı bal, 1 poşet yeşil çay ve 1 ampul C vitaminini robotta krem haline gelinceye kadar ezin. Göz çevresi hariç tüm yüzünüze dairesel hareketlerle masaj yaparak yedirin. Ilık suyla yıkayıp havlu ile tampon yaparak kurulayın.

Cildi besleyici ve gençleştirici maske
2 çorba kaşığı bal ile 2 çorba kaşığı pirinç ununu karıştırın. Ayrı bir yerde kar halinde çırpılmış yumurta akını ilave edip karıştırın. Maskeyi göz çevresi hariç tüm yüz ve boynunuza sürüp 10 dakika bekletin. Ilık suyla durulayıp kurulayın.

Kış ayları için saç bakım önerileri

Kış ayları sadece cildin değil, saçların da zor dönemi. Soğuk, nem oranlarındaki farklılıklar, merkezi ısıtma sistemlerinin olumsuz etkisi, hava kirliliği gibi faktörler biraraya gelince saçı gözle görünür şekilde yoruyor ve yıpratıyor. Ayrıca şapka, bere gibi aksesuvarlar saçları matlaştırıyor. Sağlıklı görünmesini zorlaştırıyor.

Bir başka etken de kadınların kışın saçlarıyla daha çok uğraşması. Araştırmalara göre yaz aylarında kadınların yüzde 47’si saçlarını yaptırırken, kışın bu oran yüzde 86’lara çıkıyor. Uzmanlar saçların kış koşullarında yaşadığı sorunları 3 sendromla tanımlıyor: Sahara, Depresif ve Şapka Sendromu. Sizinki hangisi?

Siz üşürken saçlarınız çöl iklimiyle kuruyorsa
Sahara Saç Sendromu’ndadır

Saçlarınız kışın kuruyorsa:
  • Evinizin nem oranını ayarlayın. Radyatörün üstüne, kap içinde bir miktar su koyarak bile nem seviyesini artırabilirsiniz.
  • Ekstra besleyici, vitaminli, nemi koruyan şampuanlar ve saç kremi kullanın.
  • Haftada en az bir kere besleyici bakım kompleksi kullanın. Bu, saçın derinlerine nüfuz ederek kaybedilen nemin yeniden kazanılmasını, saç yüzeyinin yumuşamasını sağlar. Saçlardaki sürtünmeyi azaltır.
  • Silikon içeren parlaklık artırıcı şekillendiriciler kullanın. Silikon saç üzerinde koruyucu bir tabaka yaratır. Nemin yıkamalar arasında saçta tutulmasını sağlar.
  • Sıcaklık veren şekillendirici aletler kullanmadan önce her zaman şekillendirici bir ürün kullanın. Böylece aletin verdiği sıcaklıktan saçınız daha az etkilenir. Kırılmayı azaltabilirsiniz.

    Saçınız sönükse
    Depresif Saç Sendromu’ndadır

    Kış saçınızın da neşesini kaçırıyorsa:
  • Saç kurutma makinesini düşük devirlerde kullanarak veya elektrikli bigudi ve düzleştirici aletlerin kullanımını azaltarak saçınızın kurumasını ve güçsüzleşmesini bir ölçüde önleyebilirsiniz.
  • Saçınızı, ısı veren aletlerle şekillendirirken, şekillendirici ürünler uygularsanız zarar görme riski azalır.
  • Yetersiz beslenme de saçların sönük ve mat görünmesine neden olur. B ve C vitaminleri, Omega 3 yağları, selenyum ve çinko bakımından zengin yiyecekleri tüketmeniz saçınızın da beslenmesini sağlar.

    Şapka taktığınızda ışıltısı kayboluyorsa
    Şapka Sendromu’ndadır
    Soğuktan korunmak için taktığınız şapka ve bereler, saçınızın gücünden ve ışıltısından çalabilir. Baş etmek için:
  • Şapka takmadan önce saçınızın kuruduğundan emin olun. Saçlarınız ıslak veya nemliyken şapka takmayın.
  • Saçlarınızı ezmeyecek yuvarlak ve rahat şapkaları tercih edin.
  • Saçlarınız orta uzunlukta ya da daha uzunluktaysa şapka takmadan önce gevşek bir at kuyruğu yapın. Böylece saç uçlarınızın şapkayla temasını azaltırsınız.
  • Şapka takmadan önce ipek bir eşarpla saçınızı sarıp sonra şapkayı takabilirsiniz. Bu saçınızı şapkanın dokusundan koruyacaktır.
  • Yün saç derisini tahriş edebilir. Yünlü şapkalar kullanmaktan kaçının.
  • Şapkanızın başınızı sıkmadığından emin olun. Sıkı bir şapka, saç derinizdeki kan dolaşımını engeller.
  • Yünlü şapka kullanıyorsanız düzenli olarak kuru temizleme yaptırın.

    3 soruna, 3 öneri
    Hekimlere gelen saç dökülmesi şikayetleri, çoğunlukla mevsimsel ve strese bağlı dökülmeler oluyor. Yaz günlerinin ardından, deniz, havuz ve bol güneşle mücadeleden yorulmuş, yıpranmış, dökülmeye eğilimli, matlaşmış, kırılgan ve hassas saçlarla ve sorunlarıyla başbaşa kalıyoruz. Dermatoloji uzmanı Melissa Eczacıbaşı’nın, saçlarda sık görülen sorunlara yönelik çözüm önerileri şöyle:

    Yağlı saç: Aslında yağlı olan kısım saç derisi. Bu saçı da yağlandırıyor. Hacimsiz, yapışkan, düz, kolay şekil almayan ve şampuanladıktan sonra çabuk yağlanan saçlar. Baş etmek için, kullanılacak şampuanı çok dikkatli seçin. Yağı arıtmada etkili madde içermemeli. Saçlarınızı çok sık yıkamayın (günde en fazla bir kez). Saçları parmak ucuyla değil, avuç içiyle yıkayın. Çünkü parmak ucuyla masaj daha çok yağ üretilmesini tetikler. Saç kremi kullanılacaksa sadece saç uçlarına sürün. Yağlı saçların çok sık taranması doğru değil. Sık tarama bezleri harekete geçirerek yağlanmayı artırır. Mümkün olduğunca az toplayın. Kolay şekil alabilir şekilde kestirin.

    Kepekli saçlar: Başetmek için kepeğe karşı etkili şampuanları kullanın. Saçı sık yıkayın ancak iyi durulayın.

    Yıpranmış saçlar: Saçın gücünü, parlaklığını sağlayan protein yapı taşlarının eksik olması, saçların yıpranmış görünmesine neden oluyor. Yıpranmış saçlar, mattır. Daha az su çeker. Yüzeyi pütürlüdür. Yıpranma sonucunda saç incelir. Zor şekil alır. Elastikiyetini kaybeder. İklim kadar, kalitesiz saç boyası, röfle işlemleri, sık çekilen fön, sağlıksız fırçalar, hormonal dengesizlik, yanlış beslenme, stres de saçları yıpratan faktörler. Başetmek için, saçın tipine uygun ürünleri tercih edin. Matlaşan saçlar için mutlaka iyi bakım şart. Özellikle yaz aylarından yıpranmış çıkan saçlara, şampuandan önce besleyici bir ürün sürün. Sonra saç tipine uygun besleyici bir şampuanla devam edin.

    Kepek yapan mantar
    Her yüz kişiden 50’si kepek sorunundan şikayetçi. Kepek, üç etkenin birleşmesiyle ortaya çıkıyor: Saç derisindeki sebum (yağ), malassezia globosa adlı mantar ve tahriş. Malassezia globosa, saç derisindeki sebumdan beslenir. Atıklarıyla saç derisinin tahrişine yol açarak kepeğin belirtisi olan pullanmaya yol açar. Saçlar her gün yıkansa bile saç derisinde bu mantarın beslenebileceği kadar sebum kalır. Çünkü günde 1-2 gram (yılda 0,7 litreye yakın) sebum salgılarız.

    Kepekle başetmede geçmişte akıl ve mantığı zorlayan yöntemler denenmiş. Sarmısak, kedi sidiği sürmek gibi... Ancak artık çok daha etkili şampuanlar var. Üstelik kolayca uygulanıyor. Kepekle mücadele eden maddeler ya mantarın kendisini yok eder ya cilt hücrelerinin daha kolay dökülmesine yardımcı olur. Bir kısmı da saç derisindeki sebum miktarını azaltır.

    Kepek yapan mantarın gen haritası çıkarıldı
    P&G Beauty’nin araştırmacıları ile birlikte çalıştıkları akademik uzmanlar, kepek ve diğer cilt rahatsızlıklarına yol açan mantar malassezia globosa’nın gen haritasını çıkardı. Beş yıllık araştırmanın sonucunda çıkarılan gen haritası, geleceğe yönelik tedavilerin yeniden şekillendirilmesinde rol oynayacak.

    Gen haritasının çıkarılması, organizmanın nasıl çalıştığının en ayrıntılı biçimde ortaya dökülmesi anlamına geliyor.
    P&G Beauty araştırmacısı Thomas Dawson, "Malassezia’nın tam gen haritasının çıkarılması, araştırmacılara mantarlarla insanların etkileşimini daha iyi anlamaları için olağanüstü fırsatlar doğuracak. Bunun yanı sıra kepeğe özel bilgilerin derlenmesini de kolaylaştıracaktır" diyor. Araştırmacılar söz konusu mantarın gen haritasını çıkarmak için yaklaşık 10 milyon insanın saç derisinde bulunabilecek miktara denk gelen 10 litre mantar yetiştirdiler. Malassezia’nın DNA’sını tamamen çözüp, ardından karmaşık bir yapboz gibi tekrar birleştirdiler.
  • 5 Eylül 2008 Cuma

    İftar ile sahur arasında 12 bardak su için

    KONYA İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci, Ramazan ayında sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesi gerektiğini söyledi. Küçükkendirici, yetişkin bir kişinin günde en az 1.5- 2 litre, sıvı kaybının önlenmesi için iftar ve sahur arasında 10-12 bardak su içilmesi gerektiğini söyledi.

    Ramazan ayının gelmesiyle birlikte oruç tutanların günlük beslenme tarzının değiştiğini hatırlatan Dr. Küçükkendirci, 3 öğünden ibaret olan günlük beslenmenin 2 öğüne düştüğünü, ekmek, pilav, makarna, hamur işleri, kırmızı et, tatlı, börek tüketiminin arttığını, sebze, meyve, beyaz et tüketiminin azaldığını vurguladı. Küçükkendirci, “Oruç tutarken sağlıklı beslenme kurallarına dikkat edilir, besin seçimleri ve miktarları bireye özgü ayarlanırsa vücut toksinlerden arınır ve metabolizmanın dinlenmesi sağlanır. Bu şekilde oruçlu insanda uyarılan salgılar azalır. Mide ve bağırsak sistemi dinlenir” "diye konuştu.

    İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci, Ramazanda kilo verilebileceğini belirtirken şunları söyledi:

    “Eğer bir günde alınması gereken besin öğeleri iftar, sahur ve gece öğünlerine eşit ve dengeli biçimde paylaştırabilirse ramazanda çok sağlıklı beslenilebilir ve hatta kilo verilebilir. Sahur, Ramazan ayının en önemli öğünüdür. Sahur yapmadan oruç tutmak insanlarda yorgunluk, baş ağrısı, dikkat azalması, stres, metabolik hızda azalma, hipoglisemi problemlerini arttırmaktadır. Aç kalma süresi normalde 12 saat iken sahura kalkılmadığı takdirde 18 saati bulmaktadır. Açlık süresi artığı için kan şekeri daha erken saatlerde düşer ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olur. Gün içinde kan şekerinin düşmesini engellemek ve uzun süreli açlık sonrası iftarda aşırı besin tüketimini engellemek için sahurda yavaş sindirilen ve protein içeriği yüksek gıdalar tüketilmelidir. Protein içeriği yüksek gıdalar mideyi geç terk ederler. Dolayısıyla geç acıkma olur. Sahurda peynir, yumurta, süt, yoğurt ana besinler olmalı, karbonhidrat kaynağı olarak kepeği alınmamış undan yapılan ekmek, çavdar ekmeği, bulgur öncelikli olarak tercih edilmelidir.”

    SU İÇİN

    Küçükkendirici, Ramazan'da dikkat edilmesi gereken en önemli konunun su tüketimi olduğunu, özellikle sahurda sıvı alımına önem verilmesi gerektiğini anlattı. Sağlık Müdürü Küçükkendirci, “İftar yemeklerinde yemekle beraber su tüketimini biraz daha kısıtlayarak iftarla, sahur arası 10-12 bardak su içmek doğru olacaktır. Su içmek bağırsak ve böbreklerin çalışmasını hızlandırır. Çay, kahve gibi kafeinli içecekler vücudumuzdaki suyu kullanırlar” dedi.

    Dr. Küçükkendirci, Ramazan ayında su dengesini koruyabilmek için bu tür içeceklerin tüketimine dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatırken şöyle devam etti;

    “Ramazanda vücudun enerji ve besin öğeleri gereksinimleri normal zamandakinden farklı değildir. Yani oruç tutulacak diye daha fazla besin tüketilmemelidir. Bir öğünde çok fazla besin tüketimi yapmak ertesi gün yaşanacak açlık hissini azaltmaz. Diyabet (şeker hastalığı), yüksek tansiyon, kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, ağır astım gibi kronik hastalığı olan kişilerin yanı sıra 3- 4 saatte bir ilaç almak zorunda olan hastaların oruç tutmaları sakıncalıdır.”

    İftarda fazla tüketilen pide kalbe zarar

    ABANT İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Cihangir Uyan, Ramazan ayının vazgeçilmezlerinden pidenin iftarda aşırı tüketilmesinin, kalp krizi riskini artırdığını söyledi.

    Karbonhidrattan zengin olan pidenin kan yağları, kolesterol ve trigliseriti ciddi seviyede yükseltici etkisinin mevcut olduğunu belirten Prof.Dr. Uyan, “Uzun bir açlık döneminden sonra yenilen yemeğe bağlı olarak kan yağları, kolesterol ve trigliseritte yükselmeler, ciddi seviyelerde olabiliyor. O nedenle iftarda karbonhirattan zengin pideye çok yüklenmemek gerekir. Pidenin hem de yumurtalı olarak fazla tüketilmesi, kan yağlarının yükselmesine, metobilizmanın hızlanmasına yol açar. Kan yağları, kolesterol ve trigliseridin yükselmesi de kalp krizi riskini artırır. Damarların içerisinde kireç oluşumuna yol açarak kalp, beyin ve bacak damarlarının bozulmasına yol açar” dedi.
    Prof.Dr. Uyan iftarda aşırı yemek yenmesi ve tok mideyle teravih namazında harcanan eforun tansiyonu yükselterek kalbin işini artırdığı uyarısında bulunarak, şöyle konuştu:

    “İftarda oruç çorbayla açılmalı, teravih namazı kılındıktan sonra karın doyurulmalıdır. Tıka basa doldurulmuş bir karınla teravih namazı kılmaya kalkmak, namaz kılarken harcanan eforla birlikte tansiyonun ve kalbin işinin artmasına neden olur. Bu da beyin kanaması riski, nefes darlığı, çarpıntı, akciğer ödemi ve ritim bozuklukları riskini artırır.”

    Hastalara oruç uyarısı

    DENİZLİ Devlet Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Dr. Nevzat Bilal, şeker, yüksek tansiyon, hipertiroid hastaları ile böbrek üstü bezi, kalp ve karaciğer yetmezliği olan hastaların oruç tutmamasını; oruç tutanların ise beslenmelerine özen göstermesini, özellikle kepek ekmek tüketmesini önerdi.

    Bilal, su tüketimi konusunda kronik hastalıkları olanları da uyardı ve “Mutlaka insan vücudu için ihtiyaç olan 2.5 litre su içilmelidir” dedi. Karbonhidrat, protein ve yağ tüketiminde dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Endokrinoloji Uzmanı Dr. Nevzat Bilal, “Karbonhidrat ihtiyacının karşılanmasında ekmek beslenme alışkanlığımızın vazgeçilmezidir. Ancak beyaz undan yapılan ekmek tüketimini biz sağlık açısından önermiyoruz. Çünkü sindirimi kolay olduğu için çabuk acıktırıyor. Ramazan ayında yaygın olarak tüketilen pide için de aynı şey geçerli. Biz çok tahıllı kepek ekmeği yemeyi öneriyoruz. Oruç tutanlar için özellikle bol tahıllı kepek ekmeği oldukça faydalı. Çünkü sindirimi zor olup, geç acıktırır. Ayrıca makarna, pilav, mantı gibi yemekler garnitür olarak çok az yenilmeli, tüketimde bulgur daha çok tercih edilmelidir” diye konuştu.

    Oruç tutanlar için iftarda yenen yemeklerin önemine değinen Bilal, “İftarda çorba içilmeli, bol salata yenmeli, zeytinyağlı sebze tüketimi ön planda tutulmalıdır. Kadayıf ve baklava gibi tatlı türleri yerine ölçülü bir şekilde sütlü tatlı ve meyve tercih edilmelidir. Şeker oranı fazla olan incir, üzüm, muz, kavun, karpuz gibi meyvelerin tüketimi 2-3 porsiyonu geçmemelidir. Kırmızı et yerine beyaz ete özellikle balık etine ağırlık verilmeli, eğer kırmızı et tüketilecekse haşlama ya da ızgara yapılmalıdır. Sağlıklı bir beslenme 6-7 saati geçmeyen kaliteli bir uyku ile birleştirilmelidir” dedi.

    Portakal cildi güzelleştirir

    İçinde bol miktarda C vitamini bulunduğundan organizmayı grip ve nezle gibi kış hastalıklarından, soğuk algınlıklarından korur.

    *Kanı zehirlerden temizler.

    *Karaciğer hastalıklarına karşı etkilidir.

    *Bağırsakları yumuşak tutar.

    *Bedene güç ve enerji verir.

    *Organizmanın vitamin ve madensel tuz gereksinimini karşılar.

    *Özellikle gelişme dönemlerinde çocuklara bol bol portakal yedirmekte yarar var. Portakal ağacı çiçekleri kaynatılarak elde edilen su; spazmı giderir, damar sertliğini ve felci önler.

    *Portakalın kabuk esansında da aynı olumlu etkiler mevcuttur.

    *Portakal, yapısında karoten bulunduğu ve kanı temizlediği için aynı zamanda cildi de güzelleştirir.

    Kilonuzun suçlusu mizacınız mı?

    Şişmanlıktan kurtulmak için, önce kişinin kendisi, aşırı yeme davranışı içinde bulunduğunu fark etmelidir.

    “Bedenini değiştirmeden önce, düşünceni değiştir” diyor Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden Doç. Dr. M. Emin Ceylan ve ekliyor; “Şişmanlıktan kurtulmak için, önce kişinin kendisi, aşırı yeme davranışı içinde bulunduğunu fark etmelidir. İkinci olarak kilo kaybetmek konusunda sahip olduğu negatif düşüncelerden kurtulması gerekir”

    Şişman kişilerin bir bölümünün ‘oral-ağız’ dönemde takılı kalmış olduklarını belirten psikiyatri uzmanı M. Emin Ceylan, bu tür insanların cinsel enerjilerini ve saldırganlık duygularını, emme, çiğneme ve ısırma davranışları üzerinden tatmin etmeye çalıştığını vurguluyor

    Genellikle ‘Kilo vermem çok uzun ve çok zor olacak’ ya da ‘Bunu asla yapamayacağım’ denir. Bu olumsuz düşüncelerin yerine daha iyimser düşüncelerin geçirilmesi önemli bir adımdır. Örneğin ‘Artık kafamda yiyecek düşüncesi yerine sevdiğim yerler ve kişiler olacak’ ya da ‘Kilo vermeyebilirim belki ama kilo da almayacağım’ gibi...

    Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Dergisi’ne yazdığı Aylak Bilgi başlıklı yazılarıyla ve kitaplarıyla tanıdığımız Psikiyatri Uzmanı Mehmet Emin Ceylan, şişmanlığın psikolojisini farklı bir pencereden anlattı.

    n Kim şişmandır?

    Olması gereken kilonun yüzde 20 daha üzerinde olanlara şişman denir. Bazı şişman kişilerde duygusal bir problem vardır. Bu, genellikle kişinin kendi vücuduna karşı şiddetli bir nefret içinde bulunmasıdır. Bu kişiler, aynaya bakmak istemezler, sosyal ilişki ve aktiviteden sakınırlar, kendi şişmanlıklarını hayatta karşılaştıkları kötü olaylara bağlarlar. İlginç olan kilo azalması bu kişilerin kendi vücutlarına karşı oluşmuş kötü imajı silmez.

    n Ekonomik durumla şişmanlık ilişkisi…

    Gelişmiş ülkelerde alt sosyoekonomik gruplarda şişmanlık 6 kat fazla görülürken, gelişmekte olan ülkelerde durum tersine dönmüştür. Yani üst sosyoekonomik gruplarda ve erkeklerde daha fazladır şişmanlık.

    n Mizaçla fazla kilonun ilişkisi var mı?

    Atıştırma davranışı, karbonhidratların yarattığı duygusal değişikliklerle igilidir. Habire karbonhidrat türü yiyecekleri atıştıran kişiler, daha az depresif, daha az yorgun ve daha canlı olmaktadırlar. Bu durum, muhtemelen karbonhidratların verdiği kalori ile ilgilidir.

    Bir başka tespit de, kış aylarında depresyon geçiren kişilerin aşırı yemeleridir. Bu sırada aşırı uyurlar, isteksizdirler ve intihar fikirleri vardır. Aşırı yemek yerler ve özellikle de karbonhidrattan zengin yiyecekleri alırlar.

    n Peki baharda...

    Güneş ışınlarının yeniden arttığı dönemler olan bahar ve yaz aylarında bu kişilerin karbonhidrat gereksinimi de azalır. Biraz da Freudyen üsluptan konuşursak; şişman kişilerin ‘oral-ağız’ dönemde takılı kalmış olduklarını söyleyebiliriz. Bunlar duygularını, emme, çiğneme ve ısırma davranışları üzerinden tatmin etmeye çalışırlar. Aşırı iyimser ya da kötümser olabilirler, hırslı ve ‘tamah eden’ nitelikleri vardır. İddialıdırlar, her an bir iş peşindedirler. Tahammülsüz ve tez canlıdırlar. Bağımlı kişilik özellikleri gösterirler.

    Kilo azaltmak konusunda eğer kişinin motivasyonu yoksa kilonun azaltılması hiç mümkün değildir. O nedenle bu konuda kişinin öncelikle motive edilmesi ve ondan sonra diyete sokulması yerinde olur. Günboyu dengeli beslenip geceleri kendini frenleyemeyenler de çoktur. Çoğu şişman kişi geceleri aşırı yemek yer. Bu duruma, genellikle uykusuzluk ve sabah yemek istememe eşlik eder. Bunlar devre devre gelir ve stres durumlarında artar. Geç saatlerde televizyon seyretmek bu durumu daha da fazlalaştırır.

    n Hormonlarla kilonun ilişkisi nedir?

    Bir grup şişman kişide fizyolojik bazı bozukluklarla beraber şişmanlık gelişir. Örneğin guatr yapan hormonun eksikliklerinde, Kuşing hastalığı dediğimiz beyinde oluşmuş bazı hasarlardan sonra, şişmanlık gelişebilir. Psikiyatride kullandığımız bazı ilaçlar da kilo aldıran ilaçlardır.

    n Şişmanlığın temellerinin çocukluk döneminde atıldığını söyleyenler var…

    İlginç olarak; şişman bir aileye evlatlık verilen, öz anne ve babası zayıf olan çocukların da şişmanladıkları gözlenmiş. O zaman ‘annenin beslenme tercihleri çocuğun kilosunu etkiler’ diyebiliriz. Bunun da ötesinde, belki annenin çocuğunu kilolu ve ‘tombalak’ biçimde görme arzusu da çocuk tarafından algılanmakta ve ‘çocuğun beslenme tercihleri annenin beklentileri yönünde otomatikman değişmektedir’ diyebiliriz. Annelerin eğitiminden çok, onların çocuklarından beklentileri, çocuğun kilosu için belirleyici olmuştur. Kendisi için ideal bir görünüm ve kilo arzusundaki bir anne, çocuğunun da dikkat çekici birisi olması için çaba gösterir. Çok iyi beslenmiş, bakımlı görünen, dolayısıyla kilolu bir çocuk, annenin bu tür beklentilerine daha iyi cevap veren bir çocuk olacaktır. Kendi ideal görünüşü ile dikkat çekmek taraftarı olan bir anne için, şişman bir çocuk daha tercih edilir olacaktır.

    n Televizyon, bilgisayar nasıl etkiliyor?

    Erken çocukluk dönemindeki fiziksel aktivite ile şişmanlık arasındaki bağlantı da kuşkusuz çok önemli. Televizyon karşısında geçirdikleri uzun vakitler, çocukların fiziksel aktivitesinin düşmesine ve karbonhidratlı yiyeceklere düşkünlüğüne neden olur.

    n Bu anlattıklarınız fazla kiloluların aynı kategoriye sokulmaması gerektiğini gösteriyor..

    Şişman kişileri üç ayrı gruba ayırmak mümkündür. Birincisi, hiçbir psikoljik problemi olmadan kilo sorunu olanlar. İkincisi kişilik gelişimi devrelerinde, yaşanan psikolojik problemlerin sonunda ortaya çıkan ‘gelişimsel şişmanlık’tır. Üçüncüsü de, ani gelişen bazı psikolojik travmalara bağlı olarak ortaya çıkan ‘tepkisel şişmanlık’...

    Önce olumlu düşünün

    Şişmanlıktan kurtulmak için, önce kişinin kendisi, aşırı yeme davranışı içinde bulunduğunu fark etmelidir. Pekçok kişi, henüz ne kadar yediğinin farkında değil. ’Fazla da yemiyorum ama, su içsem yarıyor’ derler. İkinci olarak kilo kaybetmek konusunda sahip oldukları negatif düşüncelerden kurtulmaları gerekiyor. Genellikle ‘Kilo vermem çok uzun ve çok zor olacak’ ya da ‘Bunu asla yapamayacağım’ derler. Bu olumsuz düşüncelerin yerine daha iyimser düşüncelerin geçirilmesi önemli bir adım olacaktır. Örneğin ‘Artık kafamda yiyecek düşüncesi yerine sevdiğim yerler ve kişiler olacak’ ya da ‘Kilo vermeyebilirim belki ama kilo da almayacağım’ gibi olumlu düşünceler olabilir.

    Sizin kilolarınızın

    sebebi ne?

    Tepkisel şişmanlık

    Psikolojik olarak normal gelişimi olan kişilerin karşılaştığı olaylara bağlı olarak duydukları üzüntü, gerginlik ve bunaltı sonucundaki aşırı yemeye bağlı olarak ortaya çıkar. Genellikle bir aile üyesinin kaybı, bazen evden ayrılma, kimi zaman çok sevilen bir eşya, hayvan ya da insanın kaybı ya da aşırı yalnızlık korkusu kilo artışına neden olur.

    Bu kişiler genellikle saldırganlık duygularını kolay kolay ortaya çıkartabilen kişiler değildir. İçlerinde duydukları bu duyguyu dışarıya yansıtamamak onları bir yandan depresif yaparken, bir yandan da aşırı yemeye zorlar. Bu kişiler ağır diyet programlarıyla kilo verseler bile, saldırganlık duygularını içlerinde taşıdıkları müddetçe, kısa sürede yeniden kilo alırlar.

    Gelişimsel şişmanlık

    Gelişimsel şişmanlar ise; çocukluk dönemlerinden beri yaşadıkları psikolojik problemler nedeniyle şişmanlık çekerler. Şişmanlıkları özellikle ergenlik dönemlerinde baş gösterir. Ergenlik dönemindeki şişman gençler uyum problemleri yaşarlar. Pasiflik, önemli kişilik özellikleri olmuştur. Kendilerini çevresindekilerden çok ayrı bir kişi olarak görürler. İnsiyatif kullanamazlar, kendi başlarına iş yapma özellikleri az gelişmiştir. Aslında arzu ve isteklerinde bir kayıp yoktur. Yalnızca bu arzuyu, kendi çevresindekilere karşı eyleme dönüştürme özellikleri zayıflamıştır. Bu kişiler, sıklıkla ailelerinden gördükleri biçimde, yeme davranışının bazı büyüsel yönlerine inanırlar. Olaylar bekledikleri gibi gitmediğinde bunaltı ile beraber, aşırı biçimde yemeye başlarlar. Şişmanlıktan kurtulmak için de çok keskin, ağır ve uygulanamaz rejimlerle kısa sürede şişmanlıktan kurtulmak isterler. Bu uygulamada da, büyüsel bir beklenti vardır yine. Asla uzun süreli, plana ve programa dayalı rejimler uygulayamazlar. Hemen kısa sürede, çarçabuk sonuç almak isterler. Bu isteğin arkasında, kilonun sanki kendi çabasıyla değil, büyüsel bir gücün yardımıyla düşeceği beklentisi vardır.