BİR DÜNYADIR KADINLAR; GÖZLERİYLE GÜLEN, KALPLERİYLE KONUŞAN, BAKIŞLARIYLA BÜYÜLEYEN...KADINLARIN BU GİZEMLİ DÜNYASINI KEŞFETMEYE VE KENDİNİZİ DAHA İYİ ANLAMAYA NE DERSİNİZ???HER ŞEY SİZİN İÇİN...

31 Mart 2008 Pazartesi

Hızlı kilo vermenin sakıncaları

Kilo kaybında, kısa sürede büyük hedeflere yönelmek insan sağlığı açısından oldukça risklidir. Hızlı kilo kaybının nelere yol açabileceğini çok iyi değerlendirmek gerekir.

Günümüzde 800 kalorinin altında hazırlanan düşük kalorili diyetlerin hedefi, hayati öneme sahip yağsız vücut kitlelerini koruyarak mümkün olduğunca en fazla kilonun verilmesini sağlamaktadır. Ancak bunların sorumsuzca kullanılması da bir çok komplikasyonlara ve ölümlere neden olabilir. Özellikle bunların aşırı şişman olmayanlar veya yeterli tıbbi gözetim altında bulunmayanlar tarafından kullanılması, ileri derecede tehlikeli olabilmektedir.

Aşırı kilolu olanların büyük bölümü bu gibi tehlikelere karşı yağ depolarının daha fazla olması, vücutlarında azotu daha iyi tutmaları ve yağsız vücut kitlesinin hafif şişmanlardakinden anlamlı şekilde daha yüksek olması gibi nedenlerle, en azından kısmen korunmuş olurlar.

Yarı aç kalarak zayıflama yöntemleri ile verilen kiloların 2/3ü vücut kas kitlesi, geri kalan kısmı ise vücut suyundan olup, kısa sürede yağ olarak ağırlık kazanma ile sonuçlanır. Bunun sebebi, vücudun kendisinden beslenmeye başlamasıdır. Karbonhidrat depoları yetersiz kaldığından, kas proteini yakıt kaynağı olarak yakılır ve diyet ne kadar ağır olursa, o kadar kas kitlesi kaybedilir. Ayrıca şu sakıncaları da beraberinde getirir; kan şekerinde ani düşmeler, minerallerin atılışında artma, kansızlık, takatsizlik, düşük tansiyon, ödem, karaciğer fonksiyon bozuklukları, kalp yetmezliği ve ani ölümler görülebilir.

Düşük kalorili diyetler vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler. Bu durumda "kıtlık"moduna geçen metabolizma yağları yakma yerine yağ birikimini korumaya yönelir. Nasıl deprem olduğunda insanlar göçük altından 10 gün sonra canlı olarak kurtarılabiliniyorsa; metabolizmanın suyu ve tüm enerji rezervlerini ölmemek için çok ekonomik kullanabilme özelliğinin var oluşundandır. Halbuki insanoğlunun susuz yaşayabilme süresi 3 ya da 5 gündür. Düşük kalorili diyetler metabolik ritmi % 15-30 oranında düşürerek kilo kaybını daha da zorlaştırır.

Diyete ara verdiğimizde yağ depolama konusunda uyarılmış olan sistem, derhal en yüksek seviyede çalışarak eksilen tüm yağları yerine koyup vücudu eski kilosuna getirir. Düşük kalorili diyetlerin en büyük olumsuz etkenlerinin başında, önerilen yiyeceklerin vitamin ve mineral bakımından yetersiz olması gelir. Vitamin ve mineral eksikliği de kilo vermeyi zorlaştırır. Depodaki yağlarımızın yanması yiyecekler yoluyla içeri soktuğumuz vitamin, mineral ve su yoluyla gerçekleşir.

Hızlı verilen kilolar, aynı hızla fazlasıyla geri döner. Kilolu iken mevcut olan vücut yağ yüzdesinde, kilolar geri döndükten sonra anlamlı artışlar olduğu gözlenmiştir. Yağsız vücut kitlesindeki kayıplar nedeniyle bu olumsuz bulgular ortaya çıkmıştır.

Yaşla birlikte aktif hücrelerimiz, kaslarımız azalırken bir de düşük kalorili diyetler ile yakılan kaslar dahil olursa o zaman sağlığımızı da bozmuş oluruz.

Burada amacınız yağsız vücut kitlesini de arttırarak bazal metabolizmayı yükseltip, bu yolla enerji harcamasını arttırmak olmalıdır. Bunu sağlayabilmek için yeterli ve dengeli beslenip vücudun gereksinmesi olan tüm besin öğelerini tüketip, fiziksel hareketliliğimizi arttırıp düzenli bir egzersiz programını da yaşantınıza adapte etmeniz şarttır.

Tek düşünceniz, yavaş ve kalıcı kilo kaybı olmalıdır.

Yarı aç kalarak zayıflama yöntemleri ile verilen kiloların 2/3ü vücut kas kitlesi, geri kalan kısmı ise vücut suyundan olup, kısa sürede yağ olarak ağırlık kazanma ile sonuçlanır.

Zayıflamayı hızlandıran faktörler

Dr. Haluk Saçaklı

Sağlıklı zayıflamak için diyette yeterli ve dengeli beslenmek çok önemli rol oynar. Zayıflamaya çalışırken bilinçli ve düzenli bir egzersiz programı uygulamak da şarttır.

Zayıflama programımızın başarılı olmasında, yeterli ve dengeli beslenme, bilinçli ve düzenli egzersiz yapabilme dışında başka bir takım olumlu ve olumsuz etkenler rol oynar. Olumlu etkenler şunlardır:

Amacımız zayıflamaksa, aynı besin grubundan, kalorileri daha az olanları tercih edin. Böylece, besinin termik etkisinde hızlı bir artış olur. Bu ise fazladan kalori harcamanızı sağlar.

  • Her sabah aç karnına bir bardak su için. Böylece iştahınız biraz bastırılır ve sindiriminiz kolaylaşır.
  • Sabah, öğlen ve akşam öğünlerinizi hep aynı saatlerde yiyin. Bu daha çabuk kilo vermenizi sağlar.
  • Az etli, çok az yağlı her türlü sebze yemekleri, en az kalori içeren sağlıklı besinlerdir. Çok posa içerdiğinden kabızlığı önler. Örneğin; taze sebzelerle hazırlanan zeytinyağlı sebzelerin porsiyonu 400-600 kalori, yağsız hazırlandığında ise 50-100 kalori arasındadır.

Öğün atlamayın

  • Akşam yemeğinizi saat 20.00 den önce yiyin. Bu saatten sonra bir şey yemek istediginizde tercihiniz yoğurt, meyve veya süt olmalıdır.
  • Masaya oturduğunuzda önünüze konulan her yemeği çabucak yemeğin. Küçük lokmalar halinde iyice çiğneyerek yediğinizde, daha az yemekle doyarsınız. Yemek yerken başka bir şeyle meşgul olmayın. Örneğin televizyon izlemeyin, gazete ve kitap okumayın. Çünkü fazla yediğinizin farkında olmazsınız.
  • Yaşınıza, fiziksel aktivitenize ve becerinize göre egzersiz seçip, her gün düzenli olarak yapın. Ama bu egzersizi sevin.

Aç karnına egzersiz yapın

  • Egzersizleri sabah aç karnına yapın, böylece serbest yağ asitleri çok daha fazla çözülür ve daha kolay kilo verirsiniz.
  • Yaş ilerledikçe bazal metabolizma yavaşlayıp aktif hücreler azalmaya başlar. Bunları önlemek için, düzenli fiziksel aktiviteler yapmalısınız. Çünkü egzersiz metabolizmayı normal seviyede tutmaya yarar. Yağsız vücut kitlesini de arttırarak bazal metabolizmayı yükseltip enerji sarfını çoğaltır.
  • Egzersiz yaparak kendinize olan güveninizi artırabilirsiniz. Düzenli yapılan aerobik kapsamlı egzersizlerde kaslar, karbonhidratlardan çok yağları kullanmaya başlar. Böylece kan insülin düzeyi düşer, insülin de kan şekerini düşürür. Bu da açlık hissini azaltır. Egzersizin bir yararı da HDL (iyi kolesterol) oranını ve maksimum oksijen tüketim hızını yükseltmesidir.
  • Yüksek tempolu, nefes nefese bırakan egzersizlerden kaçının. Orta şiddette yapacağınız egzersizlerle, kanda serbest yağ asidinde üç kat, kaslardan geçen kanda ise on kattan fazla artış olur. Sonuçta kasın kendisinden geçen kandan çekip aldığı serbest yağ asidi de artar.
  • Eğer çok şişmansanız, önce sırt ve karın kaslarını kuvvetlendirilmeli omurganızı sağlam tutabilen bu kasları geliştirmelisiniz. Bacak, kol ve omuz kaslarınızı geliştirmeyi en sona bırakmalısınız. Esnetme ve gerdirme çalışmalarını da egzersizlerin önüne ve sonuna yerleştirmelisiniz.

Tempolu yürüyün

  • Bir kilo yağ dokusunun kaybı için 7 bin kalorilik enerji harcanması gerekiyor. Bunedenle egzersizle yetinmemelisiniz, düzenli fiziksel aktiviteler de yapmalısınız.
  • Yürüyüşlerinizde tempoyu yavaş yavaş artırın. Saniyede bir adım atarsanız dakikada 2-6 kalori, iki alım atarsanız dakikada 5-7 kalori harcarsınız. Bu da yılda size 5-6 kilo kaybettirecektir.
  • Kalçalarınız ve uyluğunuz için uygun egzersizler, yavaş tempolu koşu, yüzme, paten, engebeli arazilerde yürüyüş, tırmanma ve iniş olmalıdır. Ayrıca gün boyu yürürken, otururken, kalça kaslarını en az 30 kez kasıp gevşetin. Göbeğiniz sarkmış ise, karnınızı devamlı içeri ve yukarı çekin.

Yemekkolizmden kurtulmanın çareleri

Dr. Haluk Saçaklı

Yemekkolizmden kurtulmanın ilk aşaması açlığı tanımlamaktır. Her şeyden önce kişi ne zaman ve ne yemek istediğini keşfetmeli, en çok ne yemek istediğini bulabilmelidir.

Sevilen yiyecek büyük bir özenle hazırlanıp yenmeli ve tadına varılmalıdır. Tadına varmak için ise yavaş yavaş yemeye dikkat edilmelidir. Tat alma duyusu dildir. Dilin ucu tatlı-tuzlu, tabanı acı, yan kısımları ise ekşiye duyarlıdır. Demek ki midede bu işi yapabilecek bir sistem yoktur. O nedenle yavaş yavaş, sindire sindire yemek, yiyeceklerden haz duymaya sebep olacaktır.

Yenen yemeklerin en güzel tadının ilk üç lokmada olduğu unutulmamalıdır. İştahı frenleme süresi 12 dakikadır. Yavaş yiyerek psikolojik açlık uyarısından kurtulmak mümkündür. Bu süreden sonra, beyindeki merkezden mideye doyduğuna dair uyarılar gider. Bu esnada ne kadar yemek istendiği düşünülmeli, doyulduğunda bırakılıp bırakılmayacağı araştırılmalıdır. Eğer yiyecek karşısında korkusuzca durulabiliyorsa, doyulduğunda da yemeyi kesmek kolay olur.

Bu yöntemde amaç, suçluluk duymadan yemek yemeye özendirmektedir. Yeni beslenme modeli kişiye yeni kapılar açacak, yemekkolikliğin kişisel geçmişte kökleri olduğu anımsatılacaktır. Bu sorunlar keşfedilmeye başlandığında her yemek yeme deneyiminin bir değişim fırsatı olduğu hatırlanacaktır.

Atıştırmadan kurtulmanın yolları

Atıştırmaya başladığınız anda hemen kalbin sesini dinleyin. Kalbin sesi, şayet atıştırma sonrası kişinin kendini daha kötü hissedeceğine dair uyarılar veriyorsa, hemen soluklanıp bu ortamdan uzaklaşmaya çalışılmalıdır. Bu başarılamadığında can sıkılmamalı, atıştırma sonrası tekrar yemek için acıkıncaya kadar, yani mideden sesler gelinceye kadar beklemek gerektiği unutulmamalıdır. Bu yöntemle, zamanla bir sonraki atıştırmalarda elde edilecek başarı düşünceleri kişiyi rahatlatacaktır.

Doyma duygusu hassas bir mekanizma gibidir. Kötü kullanılırsa sistemde arızalar çıkar. Beyinden mideye giden uyarılara cevap veremez, doyulduğuna karar veren bedensel süreçlerle ilişki kopabilir.

Lokmalar arasında çatalı bırakmak, yemek sırasında rahatça oturulan sandalyeye sırt dayamak, olumsuz duyguların uzaklaşmasını sağlayabilir. Bu arada duygularla mücadele edildiğinden, bu bir anlık duygusal boşluk ortadan kalktığında duyguların kontrolünün yiyecekte değil de, kişinin kendi ellerinde olduğunun mutluluğu hissedilir.

Acıkmadan yemeğe başlamak en büyük hatadır. Zira yemeyi kesmek daha zor olur. Bu durumdan kaçınmak için kesinlikle acıkmadan yemeye başlamayın. Çevredeki dostların desteklemesi kişiye büyük bir mutluluk ve özgüven verir. Bu bedenle bilinçli bir uyuma sebep olur. Sık sık deneyimlerin beyne kaydedilmesi sağlanmalıdır.

Yemek yemenin fiziksel açlıktan olduğuna karar verildiğinde acele etmeden, ne ve neden yemek istendiği düşünülüp hayata geçirilmelidir. Tepkileri kontrol etmede acele etmemek şarttır.

Fiziksel görünüşünüze dikkat edin!

Sabah uyanır uyanmaz bedenle olumsuz mücadeleye girmek büyük hatadır. Her yeni doğan güneş yeni bir hayatın başlangıcı olabilir. Yeni bir güne yaşam dolu başlandığında nefret duygularından arınma sağlanır. Yataktan kalkınca ilk iş bedene duyulan saygı ve övgü olmalıdır. Yatağa uzanıp yavaş yavaş ayak parmakları, ayak ve bilekler incelenmelidir. Sonra da omuzların üstünde baş hissedilmeli, bedenin sevildiği telkin edilmelidir. Geriye yaslanıp gözleri kapayarak, biraz sonra yapılacaklar düşünülmelidir.

Gün boyunca vücut akıldan çıkarılmamalıdır. 'Bedenimle değişime hazırım; bedenimi seviyorum' sözcükleri sık sık tekrarlanmalıdır.

Kişinin kendine daha çok saygı duyması kendine daha iyi bakmasına; kendine daha iyi bakmak da kendine daha çok saygı duymaya yol açar. Yeter ki bir yerden başlansın.

Acılarla, zorluklarla mücadele edebilecek kadar güçlü ve yeterli olduğunu hissetmek şarttır. Bu duygular kişiye mutlaka öz saygı, öz sevgi ve öz güven olarak geri dönecektir. O zaman daha mutlu, daha üretken olarak yaşama bağlanılır.

Rejimden galip çıkmak sizin elinizde...

Doğru beslenin...

  • Bir rejimde yapılabilecek en büyük hata, kilo yapıcı etkisi olduğu düşünülen besinlerin bir anda kesilmesidir. Oysa vücudunuzun her gün alması gereken vitamin ve mineraller vardır. Bu nedenle sofranızda her türlü besine, hatta yağlara bile yer verin, ama her şeyden azar azar yiyin. Böylece bir yandan kilonuzu kontrol altına alırken diğer yandan da sağlığınızı korursunuz.

Sofranızı mutlaka renklendirin...

  • Yemeklerinizi hep aynı şekilde hazırlayarak sofranızda monotonluk yaratmayın. Baharat, maydanoz ve dereotu gibi otlar kullanarak yemeklerinize farklı tatlar verin ya da yaratıcılığınızı kullanarak kendinize değişik yemekler yapın.

Yemeğinizi yavaş yiyin...

  • Yemeğinizi ne kadar hızlı yerseniz, doyma hissini de o kadar geç alırsınız. Yavaş yemek, hem o yemeğin tadını almanızı, hem de sadece gerektiği kadar yemenizi sağlar.

Asla öğün atlamayın...

  • Günde en az üç öğün yemek yiyin. Öğünlerinizi atlamayın. Çoğu insan öğün sayısını azaltarak daha hızlı zayıflayacağını düşünür; ancak bu inanış onlara gördükleri her şeyi yedikleri ama yine de doyamadıkları bir öğün olarak geri döner.

Rejim sırasında en büyük yardımcınız; su...

  • Güne büyük bir bardak su içerek başlayın ve gün içinde yaklaşık 1,5 lt. suyu özellikle öğün aralarında için. Su, vücudunuzdaki toksinleri atmanızı sağlarken bağırsaklarınızın da çalışmasına yardımcı olur. Fazla su içemiyorsanız açık çay veya ıhlamur gibi bitkisel çaylar için.

Aralarda atıştırmayın...

  • Eğer öğünler arasında dayanamayacağınız kadar çok acıkıyorsanız, atıştırmak yerine belirli saatlerde hafif şeyler yiyerek açlığınızı bastırmayı tercih edin. Mesela saat 10:00da bir dilim beyaz peynir ya da saat 16:00da bir elma yiyebilirsiniz.

Düzenli egzersiz yapın...

  • Haftada üç defa yapılan 20 dakikalık egzersizler fazla kalorilerinizi yakarak kilo vermenizi sağlar. Egzersiz yaparak öğünlerinizi daha düzenli alırsınız. Sanılanın aksine egzersiz yapmak açlığı azaltır, artırmaz.

Stresle savaşmaya alışın...

  • Rejim sırasında düzeni değişen vücut, bu değişikliğe alışmaya çalışırken biz de normalden daha fazla gergin oluruz. Kendinize gün içinde gevşemek için zaman ayırarak, bu gerginliği üzerinizden atmaya çalışmalısınız.

Tartılmaktan vazgeçin...

  • Gün boyunca tartının etrafında dönüp durmaktan vazgeçin. Haftada bir defa tartılmanız yeterli. Aynı tartıda, aynı kıyafetle ve sabah yataktan kalkar kalkmaz tartılın.

Sık sık hafif yemekler yemek, çok yediğiniz anlamına gelmez; üstelik böyle bir durumda vücut, aldığı kaloriyi hemen, biriktirmeden kullanır.

Günlük yağ tüketimi

UZMAN GÖRÜŞLERİ / Dr. Haluk Saçaklı - Obezite Uzmanı

Büyümek, gelişmek ve sağlıklı yaşamak için iyi beslenmek gerekir; ancak beslenirken günlük yağ tüketimimize çok dikkat etmeliyiz.

  • Süt ve yoğurt: Normalinde %3.5 yağ bulunan ve günde 2 porsiyon tüketilmesi gereken bu değerli besin grubu; orta yaş sonrası yaş grubunda bulunanların az yağlı olanlarını tercih etmemeleri halinde, yılda 5 kilo fazladan yağ almalarına neden olur.
  • Et grubu: Tüm etler ve peynir gruplarını kapsar. Etlerin ızgara, haşlama ve kendi yağlarıyla pişirilmesi, dışarıdan görünür yağ ilave edilmemesi gerekir. Özellikle yağda kızartmadan kaçınılması şarttır.
  • Sebze ve meyve grubu: Bileşimlerinde yağlar yok denecek kadar az olduğundan korkmadan tüketebileceğimiz besinlerdir. Ağırlıklı karbonhidrat içeren bu besinlerin abartılarak tüketilmesinde de fazla karbonhidratın yağa dönüşeceğini asla unutmayalım. 1 kilo meyve, 1 bütün ekmeğe eş değer karbonhidrat alınmasına neden olur, karbonhidratın fazlası da yağa dönüşür.
  • Ekmek ve tahıl grubu: Ekmekte olmasa da galeta, grissini v.s.de az da olsa yağ vardır. O nedenle ekmeği azaltıp bunlara aşırı yüklenilmesi hata olur. Makarnada yağ yoktur; ancak tereyağı yerine az sıvı yağ konulmasına ve üzerine ilave ettiğiniz soslara çok dikkat etmeliyiz.
  • Yağ grubu: Yeterli ve dengeli alınan yağların vücutta çok önemli görevleri vardır. Hayvansal yağlar yerine bitkisel yağlar ve bunlardan üretilmiş margarinler tüketilmelidir. Doymuş yağları zaten et, süt, peynir, yoğurttan yeterince alıyoruz. Hazır sosların yüksek oranda yağ içerdiğini de unutmayın.
  • Şeker grubu: Beyaz şeker kandaki toksinlerin atılmasını zorlaştırır ve sindirim kapasitesini düşürür.

Sağlıklı ve dengeli beslenme için iyi karbonhidratların tahıl, meyve ve sebzeden alınması gerekir.

Egzersiz ve hipertansiyon

Egzersizle sağlık arasında bir ilişki kurma gereği makine çağında yaşayış tarzımızdaki değişikliklerden doğmuştur. İnsanlar makinaları kullandıkça günlük hayatlarında daha az kassal iş yapar hale gelmişler ve boş zamanlarında kassal aktiviteyi daha az arar olmuşlardır.

Egzersizin tıbbi yararları

Tıbben egzersizde bazı sakatlıkların ve hastalıkların meydana gelmesini önlemek veya oluşmasını geciktirmekte yararlanılır. Ayrıca sakatlık veya hastalık meydana geldiği zaman bunların tedavisinde bir rol oynamaktır.

Bu hastalıkların içinde en önemlileri kroner kalp hastalıkları, periferik damar hastalıkları ve hipertansiyon gibi kardiovasküler hastalıklar grubudur.

Yüksek kan basıncının bir nedene bağlanamadığı, başka bir hastalığın semptomu olmadığı, kendisinin başlı başına bir hastalık olduğu durumlarda esansiyel hipertansiyondan söz edilir.

Tansiyonun nedenleri

Esansiyel hipertansiyon, günümüzde özellikle teknolojik yönden gelişmiş, kentsel yığılmaların arttığı, sosyo ekonomik gereksinmelerin türlü sıkıntı ve streslerin yaşamsal zorlukların fazla olduğu toplumlarda giderek artan bir hastalık, çözüm bekleyen bir sağlık sorunu olmuştur.

Bugün için normal ve anormal kan basıncının ayırt edilmesine yarayan kesin bir görüş çizgisi yoktur. Çünkü anormal diyebileceğimiz bir kan basıncı değeri, hastaların bir kısmında zararlı etki yapmakta, bir kısmında ise zararsız bir seyir göstermektedir.

Dünya Sağlık Örgütü normal ve yüksek artelyel kan basıncı değerleri olarak aşağıdaki rakamları kabul etmiştir. Normal erişkinde sistolik (büyük tansiyon) kan basıncı 140 mm Hg veya altında ve diastolik (küçük tansiyon) kan basıncı en çok 90 mm Hg olması gerekir.

Sistolik kan basıncı 141 mm Hg-160 mm Hg ve diastolik kan basıncının 91 mm Hg-95 mm Hg arasında bulunması halinde kan basıncı 'normal ile hipertansiyon arasında, sınırda' olarak değerlendirilir. Sistolik kan basıncının 160 mm. Hgnin ve diastolik kan basıncının 95 mm. Hgnin üzerinde bulunmasına hipertansiyon denir.

Stres başta geliyor

Genellikle stress altında bulunan aşırı kilolu insanlarda görülen yüksek kan basıncı koroner damar hastalığı açısından önemli bir risktir. Genellikle iç salgı bezlerinden salınan hormanlar kılcal damarların daralmasına yol açar. Buna bağlı olarak kan dolaşımı zorlaşır ve kalbin üzerinde ek bir basınç yaratır.

Kalp kasları bu karşı basıncı aşabilmek için tüm vücuda yeterli kan pompalamaya çalışır. Bu da küçük ve büyük tansiyonların yükselmesi demektir. Bunun kalıcı hale dönüşmesi kılcal damar tıkanıklıklarının artmasına neden olur.

Yüksek tansiyona yaş da olumsuz etki yapar.

Yaş önemli faktör

Yaşamın ilk altı yılı içinde sistolik kan basıncı ortalama 90-100 mm Hg ve diastolik kan basıncı ortalama 55-65 mm Hg iken, 6 yaşından itibaren her iki kan basıncı da yavaş yavaş artar. 18 yaşına ulaşınca sistolik kan basıncı ortalama 110-120 mm Hg, diastolik kan basıncı ise ortalama 75-180 mm Hgye yükselmiş olur.

Kız çocuklarında elde edilen ortalama değerler birkaç mm Hg daha düşüktür. 20 yaşından önce yüksek tansiyona rastlamak kolay değilse de, yok anlamına da gelmez. Yaşın ilerlemesi ile kan basıncındaki artma da devam eder. Bu yavaş artış 60-65 yaşına kadar sistolik basınçta biraz daha belirgin olmak üzere her ikisinde de görülür.

Yaş 65 i aşınca diastolik kan basıncında genellikle hafif bir düşüş olur. Bu düşüş bazen 15-20 mm Hgye varabilir. Sistolik basınç ise 65 yaşından sonra da yükselmeye devam eder. İlerleyen yaşla beraber artan hipertansiyon, yaşlılardaki önemli hastalıkların başlıcası durumuna gelir.

35-45 yaş arasında görülme oranının %11 olmasına karşın, 60-65 yaş grubunda yaklaşık %30 a, 65 yaşın üstünde de %40 a yükseldiği görülmüştür.

Kilolara dikkat

Vücut ağırlığı ve kan basıncı arasında da doğru orantılı ilişki bulunmaktadır.

Şişman bireylerin kan basınçlarının normal bireylere göre daha yüksek olduğu ve daha sık olarak hipertansiyon ortaya çıktığı görülmektedir. Bu bireyler kilo kaybetmeye başladıkları zaman kan basınçlarının normal düzeye düştüğü saptanmıştır.

Orta yaşlı erkekler arasında normal ve normalin %15 altında ağırlığa sahip olanlarda, hipertansiyon sıklığı %14-22 arasında iken, normalin %15 üstünde ve daha şişman olanlarda %35-47 arasında değiştiği gözlenmiştir. 1.1-3.5 gr. üzerinde tuz alımı sodyum-potasyum dengesini bozar, kan basıncını yükseltir.

Kalıtımın da hipertansiyon ile ilgisi olduğu kabul edilmektedir.

Egzersiz ve karbonhidratların önemi

Egzersiz öncesi ve egzersiz sonrası sağlıklı beslenmenin nasıl olması ve sporda verimi artırmak için neler yapılması gerektiğini anlatıyor.

Basit ve kompleks karbonhidratlar glukoza parçalandığından, eşdeğerli enerji kaynaklarıdır. Buna karşılık rafine şekerler sadece kalori verip diğer besin öğelerini içermezler. Vitamin ve mineral içermediğinden de sistemimizin çalışmasında aksaklıklara neden olurlar. Meyva içindeki şekerler enerji verdiği gibi, vitamin ve mineral yönünden gerekli olan besinleri de sağlarlar.

Sporcularda beslenme

Günümüzde uygulanan yanlış yöntemlerden biri de yarışma öncesi biftek ve yumurta gibi proteinlerin tüketilmesidir. Genellikle sporcular ve bazı antrenörler proteinden zengin bir diyetin, sporcunun performansını artıracağına inanırlar. Ancak yapılan bilimsel araştırmalar sonunda karbonhidratların kas yakıtı olarak en iyi besin ögesi olduğu tesbit edilmiştir. Çünkü proteinler, kaslarda vücuda enerji sağlayan glukoza dönüştürülemez.

Şayet sporcular yarışma öncesi biftek yemişlerse, maç sonrası mide filmleri çekildiğinde, bifteğin hemen hemen tamamının mideyi terk etmediği gözlenir. Sindirimi tamamlanmamış bir besin; yarışma sırasında sporcunun verimini artırmadığı gibi, aksine fazla ağırlığa ve vücuttan su kaybına neden olarak bir dezavantaj oluşturur.

Yarışmadan önce karbonhidrat içerikli bir yemek yendiğinde, kan glikoz düzeyinde devamlılık ve kas glikojen depolarının doygunluğu sağlanır.

Kaliteli karbonhidrat için meyva ve sularını tüketmek gerekir. Meyvalar, meşrubat ve şekerlemelerde bulunan rafine şekerlerden çok daha iyi kasları besler.

Hafifçe işlenmiş hububatlardan olan kepek ekmeği veya kahverengi pirinç, daha fazla işlenmiş olan beyaz ekmek ve beyaz pirince oranla potasyum, lif ve diğer besin ögeleri açısından zengindir. Bu nedenle sabah kahvaltısında kepekli ekmek, öğle yemeğinde beyaz ekmek yiyerek denge sağlanabilir.

Egzersiz öncesi ve sonrası beslenme

Egzersiz öncesinde yemenin amacı, karbonhidrat enerji dalgasını körüklemektir. Bu da insülini minimalde tutar. İnsülinin görevi, şekeri kandan alarak kaslara getirmektir. Egzersiz öncesi yemeklerde düşük insülin dalgalarını sağlayan düşük glisemik indeksli besinler kana devamlı glukoz girişi sağlarlar. Bu da sporcunun verimini artırır.

Egzersiz sonrası beslenmede tamamen tersi uygulanmalı, yani yüksek glisemik indeksli karbonhidratlar tercih edilmelidir. Örnek verecek olursak bir büyük patates, bir kase pilav veya bir büyük dilim ekmek gibi.

Glukoz; fırında patates, pişmiş havuç, bal, mısır gevreği, ekmek gibi yüksek glisemik indeksli yiyeceklere örnek oluşturur. Düşük glisemik indeksli yiyeceklere örnekler ise; elma, yağlı süt, dondurma, kuru fasulye, çiğ havuç, mercimek gibi yiyeceklerdir.

Egzersiz sonrası 75 kg. gelen bir sporcunun en fazla 50 gr. karbonhidrat alması gerekir. Ayrıca bir seferde çok fazla yiyinceye kadar, 2 saatte bir ilaveten en az 50 gr. karbonhidrat yenmelidir. 4-24 saat içerisinde glikojen depolarının doygunluğunu sağlamada önemli olan, tüketilen toplam karbonhidrat miktarıdır. Eğer sporcu 2 x 50=100 gr. karbonhidratı egzersiz sonrası ilk 4 saatte almış ise, bundan sonraki 4-24 saatleri arasındaki dönem sırasında kas glikojen sentezinin hızını tayin etmede major bir rol oynar. Bu sayede sporcunun hızlı bir şekilde toparlanması sağlanır.

Sporda verimi artırmak için:

  • Rafine şekerleri azaltın.
  • Her yemek sırasında ve ara öğünlerde işlenmemiş karbonhidratları tercih edin.
  • Egzersiz öncesi düşük, sonrasında yüksek glisemik besinler alın.
  • Günde çift antrenman yapıyorsanız, aralarda yüksek glisemik besinler tüketin.

Saçlarınız ve renkler

Renk tonlamaları harika.

ú Kısa bir süre önce Türk tüketicisiyle tanışan Goldwell kozmetiklerinin saç boyası Topchic 90 renk seçeneği sunuyor. Renk yelpazesinde bu yıl Ateş, Lav ve Magma Kızılı seçenekleriyle saç rengini açmak zorunda kalmadan saç rengini değiştirmek mümkün.

ú Organic Colour Systems, 2001 Sonbahar-Kış sezonunun gözde rengi kızıl adına ürün yelpazesine eklediği parlak bakır ve bakır kırmızı renkleriyle kızıl renk seçeneğini yediye çıkardı.

ú L Oreal Professionnel in yeni ürünü Maji Contrast, dekolorasyona (saç rengini açmaya) gerek kalmadan tek bir işlemde koyu renkli doğal hatta boyalı saçlarda bile röfleler, baleyajlar ve gölgeler yapılmasını sağlıyor.

ú İlk kez saç boyayacaklara önerim: Eczacıbaşı Schwarzkopf dan Igora Color Gloss doğal rengin parlaklığını ve canlılığını güçlendiriyor, saça renkli yansımalar kazandırıyor.

ú Son derece pratik: Schwarzkopf dan Nordic Colors Renk Açıcı Sprey; sarıdan kahverengiye kadar, boyasız doğal saçların rengini yavaş yavaş açıyor.

ú L Oreal Serie Expert in yeniliği Silver Şampuan, gri, beyaz ya da dekolore (saç rengi açılmış) saçlarda sararmayı önleyerek onlara gümüşi ışıltı kazandırıyor.

Işıltılar.

ú Hayashi nin ışıltı veren bakım ürünü System Design Hi-Shine, sadece birkaç damlasıyla saçlara güneşin parlaklığını yansıtıyor.

ú Kerastase dan çok yönlü bir bakım ürünü, Lumi-Extract. Besleyici, yumuşatıcı,biçimlendirmeyi kolaylaştırıyor ve saçlara güzel bir ışıltı kazandırıyor.

ú Saçlarınızın güzelliği onların sağlığı ile ilgili olduğundan bir de kür öneriyoruz size: Kerastase dan Aminexil Kürü! Tatil dönemini bitirdiğinizde, saçların dökülme dönemi olan mevsim dönümünde saçlar bu bakımı çok sevecekler.

ú Saç derisi de ihmale gelmez. Dead Sea Spa Magik - Scalp Mud; saçların beslendiği saç derisinin bakımını üstlenen Dead Sea mineralleri içeriği ile saç derisini nemlendiren, besleyen, canlandırıp rahatlatan bir çamur maskesi.

28 Mart 2008 Cuma

Cilt lekeleri ve tedavi çeşitleri

Güneş, koyu renk cilt tipi, doğum kontrol hapıları, östrojen , bazı epilepsi ilaçlarının kullanımı bu lekelerin oluşumunda rol oynar. Bazı makyaj malzemeleri, kolonya, parfümler, sabun ve nemlendiriciler gibi kozmetik ürünler de özellikle güneş temasını takiben bu tür lekelenmelere yol açabilir.

Kozmed Lazer Merkezleri doktorlarında Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Canan Savaş, melasma ve tedavisi ihakkında hakkında bilgiler verdi.
Gebelik sırasında gelişen melasma doğumdan sonra kaybolabilir. Bazen de kalıcı olur. Melasma; tedavisinin zor olması nedeniyle hastaları ve doktorları sıkıntıya sokabilen bir durumdur.
Melasma tedavisinde melaninin yerleşim yeri önemlidir. Derinin daha üst tabakalarında yerleşim klinik olarak kahverengi görünümlüdür. Tedavi edilebilir. Daha alt tabakalara yerleşim mavi gri renklidir. Tedavi edilmesi zordur. Bu ayrım Wood lambası denilen özel lambalarla muayene edilerek yapılabilir ve hastaya tedavi başarısı hakkında daha net bir bilgi verilebilir.
Açık tenli kişilerde tedavi lekeleri tamamen ortadan kaldırabilir ancak tekrarlama olasılığı vardır. Koyu tenli kişiler daha az oranda tamamen tedavi olabilirler ve melasmanın tekrarlama olasılığı daha fazladır. Açık tenli kişilerde sonuçlar haftalar içinde ortaya çıkarken koyu tenli kişilerde aylarca kullanmak gerekebilir.

GÜNEŞTEN KORUNMA
Melasması olan kişilerde güneş ışınları bu lekelerin koyulaşmasına neden olur. Bu nedenle güneşten korunma tedavinin temelidir. Güneş koruyucular hem uva hem de UVB koruması içermelidir. UVA camdan da geçebilir. Bu yüzden dışarıya çıkılmasa bile güneş koruyucu düzenli bir şekilde tüm gün sürülmelidir. Ayrıca hiç bir koruyucunun tam bir koruma sağlamadığı da bilinmeli ve güneşten kaçınma bir alışkanlık haline getirilmelidir.

RENK AÇICILAR
Hidrokinon içeren kremler günde iki kez uzun süre hatta gerekirse 1 yıla kadar kullanılabilir. Kızarıklık, kepeklenme, yanma ve batma gibi tahriş edici etkiler olabilir. Alllejik bir duyarlılık varsa uygulamadan kaçınmalıdır.

Tretinoin kremleri genelde akşamları sürülür. Düşük konsantrasyonda başlanıp arttırılarak kullanılırsa yan etkiler azalır. Uzun süre devam etmek gerekir.
Azeleik asit günde iki kez ve uzun süre kullanılır.
Kojik asit, hidroksi asitler de kullanılan ürünlerdir. Glikolik asit hidrokinonun etkinliğini arttırabilir. Kojik asit de diğer maddelerin etkinliğini arttırabilir.

Leke tedavisinde temel olan bu maddeler hastanın cildine göre birlikte de kullanılabilir. Bazılarına kortizonlu kremlerin de eklendiği çeşitli karışım formüller de bulunmaktadır.
Kimyasal peeling jessner solusyonu, trikloroasetik asit, alfa hidroksi asitler gibi maddelerin cilde uygulandığı soyma yöntemleridir. Mutlaka uzman kişilerce yapılmalıdır. Bu tedavilere ek olarak kullanılabilir ve daha çabuk bir sonuç sağlayabilirler.
Bu tedavilere cevap alınamadığı durumlarda lazer tedavileri değerlendirmeye alınmalıdır.

Daha genç görünmek için 12 önerimiz var...

Aşağıda gerçek yaşınızı daha aşağılara çekebilmek için oluşturulmuş “Sağlıklı Gençleşmenin 12 Adımı” başlıklı bir dizi stratejik önlem bulacaksınız. Lütfen bu önerileri sıklıkla gözden geçirebileceğiniz bir ortamda saklayın ve kendinize özgü bir sağlıklı gençleşme planı oluşturabilmek için tüm önerilerilerimizi dikkatle izleyin.

1. Vitaminlerinizi alın
Düzenli olarak C vitamini (1200 mg/gün), E vitamini (400 IU/gün), kalsiyum (1000-1200 mg/gün), D vitamini (400-600 IU/gün), folat (400 mikrogram/gün), ve B6 vitamini (6 mg/gün) almak gerçek yaşınızı 6 yaş geriye taşıyabilir.

2. Sigarayı bırakın ve pasif içici olmaktan sakının
Sigara gerçek yaşınızı 8 yaş ileriye taşıyabilir.

3. Kan basıncınızı öğrenin ve izleyin
Düşük kan basıncına sahip bir kişi (~115/75 mm Hg) yüksek kan basıncına sahip bir kişiden (160/90 mm Hg’dan daha yüksek) 25 yaşa kadar daha genç kalabilir.

4. Yaşamınızdaki stres kaynaklarını azaltın
Çok stresli olduğunuz zamanlarda gerçek yaşınız takvim yaşınızdan 32 yıla kadar daha ilerde olabilir. Sağlam sosyal ilişkiler kurarak ve stres azaltma stratejilerinden yararlanarak stresin sizi taşıdığı fazladan 32 yılın 30’unu geriye doğru katetmek mümkündür.

5. Diş ipi kullanın
Diş ipi kullanmak ve dişelrinizi düzenli olarak fırçalamak gerçek yaşınızı 6.4 yıl geriye taşıyabilir.

6. Aktif olun
Az miktarda egzersiz bile (günde 2 kez 20 dakikalık yürüyüş) gerçek yaşınızı neredeyse 5 yıl geriye taşıyabilir.

7. Emniyet kemeri kullanın
Emniyet kemeri kullanma alışkanlığını edinmek ve her zaman hız sınırının 10 km/ saat altında araç kullanmak gerçek yaşınızı 3.4 yıla kadar geriye taşıyabilir.

8. Lifli gıda tüketin
Günlük beslenme sırasında 25 gram lif tüketen birinin gerçek yaşı günde 12 gram lif tüketen birine göre 2.5 yıl daha geridedir. Erkeklerin günde 25 gramdan da daha fazla lif tüketmeleri gerekir.

9. Sağlığınızı yakından izleyin
Sağlığı ile ilgili gelişmeleri titizlikle izleyen, tedavi ve bakım konusunda standartlarını her zaman yüksek tutan kişiler bunu yapmayanlara göre 12 yaşa kadar daha genç kalabilirler.

10. Kendinize bir Sağlıklı Gençleşme Planı oluşturun
Tüm yaşamınızı göz önüne aldığınızda gerçek yaşınızı 26 yıla kadar geriye taşımanız olanağı mevcuttur. Bu yaşamınızın bundan sonraki her gününü daha genç yaşamanız, ve kalan yaşamınızı olabilecek en uzun sürede ve en yüksek enerji ile sürdürmeniz anlamına gelmektedir.

11. Bol bol gülün
Kahkaha stresi azaltır, bağışıklık sistemini destekler ve gerçek yaşınızı 8 yıla kadar geriye taşıyabilir.

12. Yaşam boyu bir "öğrenci" olarak kalmayı hedefleyin
Yaşam sürecinde entelektüel faaliyetlerden uzak kalmayan kişiler gerçek yaşlarını 2.5 yıla kadar geriye taşıyabilirler.

Mucize bitki mate yaprağı ile diyet...

Herkesin derdi zayıflama.. "Şok diyetlerle" zayıflamaya altarnatif bir formül aranıyor. Çünkü şok diyeti bırakan herkes iki misli olarak verdiği kiloyu geri alıyor.

İştahı azaltmaya, şifalı bitkilerle yağları yakmaya ne dersiniz? Beş şifalı bitki ile yapılan özel bir çay bu sezonun zayıflama trendi oldu. "Modern aktar" olarak bilinen şifalı bitkiler üzerine faaliyet gösteren Volkan Kurt'un "beşibiryerde" adını taşıyan mucize formülüyle 3 ayda 15 kilo vermek mümkün.. Volkan Kurt, birçok kadının bir türlü zayıflayamama şikayetlerden yakındığını, o yüzden de doğal, şifalı bitkiler üzerinde çalıştıklarını ve doğru sonuçlar aldıklarını vurguluyor.

Tabiatta çözüm var
Zayıflamak için sevdiği yiyeceklerden uzak kalan bir çok insan, diyetle zayıflasa da daha sonra bu kiloları tekrar geri alıyor. Çünkü diyetten sonra beden, kıtlık sendromuna girmiş gibi psikolojiye giriyor. Yağsız, tuzsuz yiyeceklerle bir müddet yaşamak insanı diyet sonrası olumsuz etkileyebiliyor. Sonuç olarak rejimden sonra verilen kilonun iki mislini alan insanlar başka formüller arıyor. Bu aralar zayıflamada tabiattan yöntemler dikkat çekiyor: Bitkiler sadece hastalıklar için değil, kilo vermek için de hayli etkili. İncelmek isteyenler için bazı şifalı bitkilerin bedendeki yağları yaktığını belirten Kurt, "Kadın ve erkek herkesin ortak problemi oldu kilo. Obezite ise bu sorunun vahimleşmiş hali. Şunu unutmamak lazım. Bu eşsiz tabiat içinde her şeye çözüm var! Kekik, yeşil çay, biberiye, funda yaprağı, mate yaprağı tamamıyla doğal ve hiç bir yan etkisi bulunmayan bitkiler olarak, olumlu sonuçlar verdiriyor." dedi.

Kalıcı zayıflatıyor
Volkan Kurt, tozlu yerlerde satılan, bayat, son kullanım tarihi geçmiş bitkilerle sonuç almanın mümkün olmadığını belirterek, özenle toplanmış, kurutulmuş ve saklanmış bitkilerin alınmasını öneriyor. Herbalium Doğal Ürünler Merkezi'nde "beşibiryerde"ürünleri belli dozlarda hazırlanarak paketlenmiş. "Beşi bir yerde" mucizesinin içeriğinde "yağ yakıcı" ve selülitleri giderici şifalı bitkiler de bulunuyor.

Bitki özü
Sadece otlarla bitmiyor tabii sorun. Bitkilerin "özünde" de mucizeler gizli. Kurt, bazı bitki özlerinin yağları daha kolay yaktığını, bu nedenle kilolu olanlara bu özü de tavsiye ettiklerini belirtiyor. "Z-34" adını taşıyan bu "bitki özü damlası" ile daha olumlu sonuçlar çıkıyor ortaya. Bitki özü damlasının bedendeki zayıflamadan kaynaklanan bütün sinirsel ayaklanmayı yok ettiğini, bitki özü damlası ile birlikte bedenin ihtiyacı olan vitaminlerin alındığını, dolayısıyla yemeğe karşı olan zayıf iradenin güçlendiğini ifade ediyor.

Beslenme konusundaki bilgilerimizi biraz genişletelim..

Beslenme konusunda Diyetisyen M. Turgay KÖSE; derlediği bazı bilgileri sizinle paylaşıyor. Umarız yardımcı olur..

* Dünya Sağlık Örgütü tarafından ölümlerle ilgili olarak tanımlanmış 17 risk etmeni vardır ve bunlardan 7 tanesini diyet ve egzersiz ile önlemek mümkündür.

* ABD’de her yıl obeziteden ölüm oranı 300 bin kişi civarında olup, sigaraya bağlı ölümlerden sonra 2. sırayı almaktadır.

* 2154’te ABD’deki, 2230’da ise dünyadaki tüm yetişkinler obez olacaklar.

* Kilolu insanların aldıkları her yeni kilo ömürlerini 20 hafta kısaltmaktadır.

* 18 yaşından sonra alınan her 1 kg ağırlık kardiyovasküler hastalık riskini %3.1 artırmaktadır.

* Normal vücut ağırlığındaki anne ve babanın çocuklarının %8-13’ü şişman olurken, ebeveynlerden birisi şişman olursa; oran %40, her ikisi de şişman olursa oran %80’e çıkmaktadır.

* 1 kg ağırlık kaybetmek 100 dilim ekmeğe karşılık gelmektedir.

* Her 3 kg ağırlık kaybı durumunda şeker hastalığı riski %50 oranında azalmaktadır.

* 5 kg ağırlık kaybı, dizdeki kireçlenme riskini %50’nin üzerinde azaltmak için yeterlidir.

* 10 kg ağırlık kaybı hayat beklentisinin %35 oranında geri kazanılmasını sağlar.

* Bazı kişilerde “fırsatçı yemek yeme davranışı” gözlenmektedir. Bu kişiler yemeği reddetmekte zorlanıyor ve yemek ile ilgili konularda iradelerine yenilmektedir. Bu durumun aşırı leptin hormonu salınımı ile ilgili olabileceği konusunda çalışmalar yapılmaktadır.

* Bel çevresi önemli bir göstergedir. Karın içi yağlar arttıkça insülin direnci oluşur ve bu da kişiyi şeker hastalığına aday hale getirir ve bu bireyler kalp-damar sağlığı açısından da mutlaka izlenilmelidir.

* Bel çevresi sadece yetişkinler için değil çocuklar için de ölçülmeli (örnek olarak: 8 yaşında erkek çocukta bel çevresi 70.9 cm kız çocukta ise 70.4 cm altında olmalıdır).

* Stres vücuttaki endorfin hormonunun salgılanmasını artırarak vücut depolarındaki vitamin ve minerallerin %35 oranına azalmasını sağlamaktadır.

* Stres altında kortizol hormonunun artışı ile yağ dokusunu etkilenmektedir. Kan basıncının (tansiyonun), kan trigliserit seviyesinin ve depo yağların artışı ise insülin direnci oluşmasına sebep olabiliyor .

* %10’luk ağırlık kaybı ölüm riskini %20-25, şeker hastalığına bağlı ölümleri %30-40, kansere bağlı ölümleri %40-50 oranında azaltır.

* 10 kg ağırlık kaybı ile sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) 7 mmHg, diastolik kan basıncı (küçük tansiyon) ise 3 mmHg azalmaktadır.

* Polikistik over sendromu (PKOS) olanlar ve gebelik diyabeti geçirenler meme kanseri açısından dikkatle takip edilmelidir.

* 100 gram elmanın vücuttaki antioksidan aktivitesi 1500 mg C vitaminine eşittir.

* Üzümsü meyveler içerlerindeki antosiyanidinler ile LDL kolesterolü azaltıcı etki gösteriyor ve buna ek olarak karsinojen maddelerin vücuttan atılmasında da görev alıyor. Yani kansere karşı oldukça etkilidir.

* 1 Dakikada 10 kalorinin üzerinde harcama yapmayı sağlamak mümkün değil; oysa 1 dakikada kişinin 200-300 kalori enerji alması mümkün, şişmanlık tedavisinde sadece alınan kaloriye değil harcanan kaloriye de odaklanmak önemlidir.

* Çocukların %62’si günde 2 saatten fazla TV seyretmektedir.

* Yeşil veya siyah çay içeriğindeki flavoneller ile LDL kolesterolü (kötü kolesterol) azaltıcı etki gösterebiliyor, buna ek olarak tümör oluşumu veya gelişiminde de azaltıcı rol alabiliyor.

* Domates ve domates ürünleri içeriğindeki likopen adı verilen bir çeşit karoten ile kan basıncını düşürücü etki gösterebiliyor. Ayrıca servikal, mide, akciğer ve prostat kanserine karşı koruyucu etkileri bulunmaktadır.

* Soya; total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliseridi düşürürken, HDL kolesterolü (iyi kolesterol) artırıcı etkisi olduğu düşünülüyor. Ayrıca kansere karşı koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir. Her gün alınan 60 gram soya menopoz belirtilerinde de azalma sağlamaktadır.

* Bitki sterolleri, kolesterolü andıran doğal bileşiklerdir. Beslenmede yeterli miktarda alındığında, kolesterolün bağırsağa alınmasını engelleyerek kandaki kolesterol miktarını düşürebiliyor.

* Sarımsak,içeriğindeki dialil di sülfit bağları ile kronik kalp hastalıklarına karşı koruyucu etki gösterdiği kanıtlanmıştır. Günde en az 1 diş sarımsak yenmesi bile bu bakımdan yarar sağlayabilir. Ayrıca kolon ve mide kanserine karşı da sarımsak koruyucu etki gösterir. Soğan ve pırasayı da yine bu grupta değerlendirmek mümkündür.

Elma sirkesi ile nasıl zayıflanır?

Diyetisyen Naciye İla Deniz, elma sirkesinin insan bedenini içten ve dıştan tedavi edebilen olağanüstü doğal bir sıvı olduğunu söyledi.

Taşıdığı bikarbonat iyonları sayesinde sindirimi kolaylaştıran tek meyve olan elmanın, sirkesinin de genel sağlık açısından büyük önem taşıdığını söyleyen Deniz, 'Kanı temizleyen, bedeni ve zihni yorgunluklarda yatıştırıcı tesire sahip olan, idrar söktürücü özelliği bulunan, karaciğer ve damar sertliği hastalıklarıyla, hemoroid, egzama ve deri hastalıklarına iyi gelen elmanın sirkesi de, kalp kasları dahil olmak üzere tüm kas yapısının güçlenmesini sağlar' dedi.

Deniz, ılık bir bardak suya 1 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1 çay kaşığı bal karıştırılarak yapılan kokteylin sabahları aç karnına içilmesi halinde vücutta biriken fazla yağın atımının kolaylaşacağı tavsiyesinde bulunarak, şöyle konuştu. 'Elma sirkesi, içerdiği çok değerli ve çeşitli maddeler nedeniyle, en sağlıklı sıvılardan biridir.

Elma sirkesi bedenimizi içten ve dıştan tedavi edebilen olağanüstü bir sıvıdır. İçerdiği yüksek orandaki Potasyum sayesinde kas yapısını güçlendiren, strese karşı koyabilecek dayanıklılık kazandıran, grip, soğuk algınlığı gibi üst solunum yolları enfeksiyonlarının hafif geçilmesini sağlayan elma sirkesi, boğaz ağrısı, öksürük ve ses kısıklığına da iyi gelmektedir. Elma sirkeleriyle yapılan salatanın yüksek kolestrole karşı da iyi geldiğini açıklayan Deniz, 'Elma sirkesinin faydaları saymakla bitmez.

Ergenlik sivilceleri, dış derinin sıkılığı, gaz şişkinliği, kabızlık gibi birçok soruna yararı bilinen elma sirkesinin yüksek potasyum nedeniyle böbrek hastaları, asit değerinin yüksek olması nedeniyle de ülserliler ve gastriti olanlar tarafından tüketilmemesi gerekir' diye konuştu.

Akdeniz diyeti nedir?

Bitkisel kaynaklı besinler, çeşitli kronik hastalıkları, özellikle koroner, kalp hastalığı ve bazı kanser türlerini geriletiyor.

Akdeniz yemeklerinin önemli bir kısmını sebzeler oluşturur, yıl boyu her mevsimde bol olan sebze sıkça yenilir. Yemek hazırlanırken mümkün olduğunca yiyeceğin doğallığını bozmadan pişirmeye özen gösterilir. Yemeklerde ağız tadı önemli olduğu kadar, görünüşe de çok önem verilir ve göze hitap etmesi için doğal garnitürlerle (yeşil veya siyah zeytin, yeşil sebzeler, kuru üzüm kullanılır) süslenir.

Günümüzde bitkisel kaynaklı besinlerin daha fazla yenmesi önerileri bunları yüksek miktarda tüketen popülasyonlarda, çeşitli kronik hastalıkların, özellikle de koroner, kalp hastalığının ve bazı kanserlerin daha seyrek görülmesinden dolayıdır.

Akdeniz ülkelerinin sıcak iklimine ve sağlığa en uygun olan bu beslenme şekli yaz için en uygun diyettir. Akdeniz sahillerinin damak tadının simgesidir Bu beslenme şekli kırmızı ete az yer verir; balık, tahıl, sebze meyve ve lif ağırlıklıdır, zeytinyağı en önemli besindir, süt yoğurt ve peynir protein kaynağı olarak balık ile birlikte yer alır. Bu beslenme tipi kalp damar hastalıkları ve kansere karşı koruyuculuk ile uzun ve kaliteli bir yaşamın temel anahtarıdır.

Akdeniz Diyeti

Sabah
1 dilim tam çavdar ekmeği (erkekler için iki dilim)
50 gram lor peyniri
1 tatlı kaşığı zeytinyağı, kekik, pul biber, taze fesleğen
Domates, yeşilbiber, maydanoz
Şekersiz açık çay

Ara öğün
1 dilim karpuz

Öğle
1 kâse mercimek salatası
1 dilim az yağlı beyaz peynir
1 dilim tam çavdar ekmeği

Ara öğün
1 dilim peynir (erkekler için iki dilim peynir)
2 kepekli grisini (4 kepekli grisini)
5 yeşil zeytin

Akşam
6 çorba kaşığı kıymalı bezelye
3 çorba kaşığı bulgur pilavı (erkekler için 4 çorba kaşığı bulgur pilavı)
Cacık veya ayran

Ara
1 şeftali
10 fındık


Diyette dikkat edilmesi gerekenler
Gün boyunca 4-5 fincan açık ve şekersiz siyah çay, daha fazla miktarda şekersiz bitki çayı ile en fazla 2 fincan kahve içilebilir.

Su tüketimi kadınlar için günlük en az 8-10 bardak, erkekler için ise en az 10-12 bardak olmalıdır. Gerekli durumlarda alkol tüketimi kadın için haftada 2-3 kadeh, erkek için 4-5 kadeh ile sınırlandırılmalı ve şarap tercih edilmelidir.

Salatalara 1 tatlı kaşığı zeytinyağı yeterlidir.

Sebze yemeklerinde 1 kg için 2 çorba kaşığı zeytinyağı kullanılmalıdır.

1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile 5 adet zeytin birbirinin yerine kullanılabilir.

Bu programlar Sağlıklı Beslenme ve Diyetetik biliminin temel ilkeleri göz önünde bulundurularak düşük aktiviteye sahip sağlıklı yetişkinler için örnek olarak hazırlanmıştır.

Kronik rahatsızlığı olanlar ile hiç sağlık muayenesinden geçmemiş olanların, hamilelik, emzirme dönemi gibi özel bir beslenme programı içinde olanların hekime danışmadan veya bir beslenme uzmanı ile şahsen görüşmeden uygulamamaları önemlidir.

Cilt bakımı için sihirli bir karışım...

Selulitlere bitkisel çözüm,
Malzeme: Rezene + anason + biberiye, Hazırlanışı: Cildinizde oluşan portakal kabuğu görünümü artık canınıza tak etti. Öyleyse çok kolay hazırlanan bir karışımla selulitlere veda edebilirsiniz.

Bunun için sabahları, 1 litre suya 1 tatlı kaşığı rezene, bir tatlı kaşığı anason ve 1 tatlı kaşığı biberiye atın. Bu karışımı kısık ateşte 5 dakika kadar kaynattıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakın. Soğuyan karışımı gün boyunca bol limonla tüketin. Selülitlerinizin yok olduğunu ya da en azından gözle görünmeyecek kadar azaldığını göreceksiniz.

Cansız saçlara krem

Malzemeler: Yumurta sarısı + rom + adaçayı yağı

Hazırlanışı: Derin bir kapta yumurta sarısını, bir kaşık romu ve 4 damla adaçayı yağını iyice karıştırın. Bu karışımı, şampuanla yıkanan ve durulanan temiz saçlara uygulayın. Yaklaşık on dakika bekledikten sonra da ılık suyla durulayın. Yumurta sarısının saçlar üzerinde yarattığı yumuşatıcı etki onların çok daha kolay taranır hale gelmesini sağlıyor.Romun içerdiği alkol dezenfektan özelliğiyle saç derisini rahatlatıyor. Adaçayı yağının ise arındırıcı etkisi var. Kısaca, hazırladığınız bu kremle saçlarınız daha yumuşak ve ipeksi oluyor ve tararken de zarar görmüyor. Bu karışımın haftada bir kez veya iki kez kullanın.

Sivilceler için karnabahar

Malzemeler: Karnı bahar + Zeytinyağı

Hazırlanışı: Sekiz adet karnı bahar yaprağını iki kaşık zeytinyağı ile beraber mikserden geçirin. Karışımı, problemli bölgeler üzerinde daha yoğun olacak şekilde yüzünüze yayın, on dakika bekleyin ve yüzünü ılık suyla temizleyin. Bu karışımı haftada bir ya da iki kez uygulayın.

Kuru ciltlere süt banyosu

Malzemeler: Süt + tuz + bal

Hazırlanışı: Boş bir plastik su şişesinin içinde bir litre süt, bir fincan tuz ve yarım fincan balı çalkalayarak karıştırın. Ve bu köpükle vücudunuzu ovun, sonra durulayın.
Süt banyosu derinlemesine temizler ama epidermisin hassasiyetine zarar vermediği için cildi kurutmaz. Tuz ölü derinin atılmasına yardımcı olur. Bu karışımı haftada bir kez uygulayabilirsiniz.

25 Mart 2008 Salı

ÇEŞİTLİ SAÇ MASKELERİ İLE SAÇ BAKIMI

Saçlarınızı Beslemeye Yardımcı Maske

Malzemeler:

1 çay bardağı demlenmiş çay,

1 yumurta sarısı,

1 çorba kaşığı badem yağı,

2 damla limon suyu

Malzemeleri karıştırın. Saç diplerinize sürerek masaj yapıp, maskeyi iyice yedirin. 15 dakika maskeyi bekletip, sonrasında şampuanınızla yıkayın.

Kepekli Saçlardan Sıkıldıysanız

Düzenli olarak uygulayacağınız bu bakım maskesi ile kepeklerinizden kurtulabilirsiniz. Dört su bardağı suya, iki çorba kaşığı sirke yada limon suyunu ilave ederek ılıtın. Bu karışımın diğerlerinden farkı, saçınızı yıkadıktan sonra kullanılmasıdır. Saçınızı yıkadıktan sonra bu karışımla beraber saçınızı durulayın.

Saçlarınız İçin Derinlemesine Bir Bakım İstiyorsanız

Saçınıza iki haftada bir tekrarlayarak uygulayacağınız bu bakım ile saçlarınızdaki tüm kirler arınıyor ve saçlarınız parlaklık kazanıyor. Saçınızı şampuanladıktan sonra bir fincan sirke ya da limon suyunu saçınıza, masaj yaparak iyice yedirin. Sonra saçınızı durulayın. Saç kremi kullanıp, tekrar saçınızı yıkayın.

Kepekli, Dökülen, İncelen veya Kırılan Bir Saç Tipine Sahipseniz

O zaman çemen tohumlarından yapılan bu bakım maskesi tam size göre. Nasıl mı hazırlayacaksınız? Çemen tohumlarını çektirin. Geceden suya yatırın. Macun elde edeceksiniz. Bu macunu saç diplerinize hafif masajlar yaparak sürün. 20 dakika kadar beklettikten sonra durulayıp, şampuanla yıkayın.

Şifalı Otlarla Saç Bakımı Zamanı

Şifalı otları kullanarak saç maskesi yaptınız mı hiç ? Cevabınız hayır ise beraber yapalım o zaman. Aşağıdaki listeden saç probleminize uygun şifalı otu seçerek işe başlayabilirsiniz.

  • Genel saç bakımı istiyorsanız

    Biberiye yaprakları, dulavrat otu kökü, ısırgan otu, mürver çiçekleri

  • Yağlı saç tipine sahipseniz

    Limon otu, nane, limon kabukları

  • Kuru saç tipine sahipseniz

    Isırgan otu, kara kafes otu kökü, mürver çiçekleri, papatya

    Yapılışı:

    Seçme işleminden sonra, şifalı otu kaynayan suyun içerisine atın. Yarım saat kadar tutun. Çeyrek fincan elma sirkesini ekleyip karıştırın. Saçınızı şampuanladıktan sonra bir kaç kez karışımı saçınıza uygulayın.

  • Cilt Maskeleri

    Bal Maskesiyle Cildinizi Besleyin

    Bal maskesi hazırlamak için; iki çorba kaşığı arpa unu, iki çorba kaşığı süzme bal ve bir yumurtanın akına ihtiyacınız var. Bu malzemeleri karıştırıp yüzünüze sürdükten sonra 20 dakika bekletmeniz gerekiyor. Daha sonra, önce sıcak suyla, ardından soğuk suyla yüzünüzü yıkayıp maskeyi temizlemelisiniz. Maskeyi uyguladıktan sonra, cilt kaslarınızın güçlenip, gergin bir görünüm aldığını göreceksiniz. Ayrıca unutmamalısınız ki, bal vücudumuzun sağlığında ne kadar etkense, cildimizin beslenmesinde de o derece etkilidir.

    Bal Maskesi İçin Bir Başka Alternatif Daha

    Hiçbir karışıma dahil etmeden, iyi cins bir balın kendisini de maske olarak kullanabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey balı biraz sulandırmak, sonrasında yüzünüze uygulamak. Yine 20 dakika kadar maskeyi yüzünüzde beklettikten sonra, ılık gül suyuna batıracağınız bir pamuk parçası yardımıyla yüzünüzü sildiğinizde cildinizdeki canlılığı fark edeceksiniz.

    Pul Pul Olan Ciltler İçin Ceviz Maskesi

    Yeteri kadar cevizi bir havan yardımı ile toz haline getirin. Bir kaşık portakal suyu, dört kaşık süt ve bir kaşık baldan oluşan karışımın içerisine cevizleri ilave edin. Karışımı yüzünüze sürdükten sonra hafif masajlar yaparak, 10 dakika kadar bekletin. Sonrasında ılık su ile cildinizi temizleyin. Bu maske uygulamasından sonra pul pul olan cildiniz daha sağlıklı bir görünüme kavuşacaktır.

    Cildiniz İçin Basit Bir Peeling

    Bir kase içerisine, kasenin yarısını dolduracak şekilde pirinç unu koyuyorsunuz. Üzerini de yeteri kadar sıcak su ile tamamlıyorsunuz. Yalnız, su çok sıcak olmayacak. İyice karıştırmanız gerekiyor gereken kıvama gelmesi için. Sonrasında yüzünüze kalın bir tabaka halinde sürüyorsunuz. 10 dakika yüzünüzde bekletiyorsunuz. 10 dakika sonunda yüzünüzü yavaş yavaş yıkıyorsunuz. Bir yandan da parmaklarınızın uçları ile dairesel hareketler yapmanız gerekiyor. Cildinizin derisinin soyularak, yenilendiğini göreceksiniz. Yüzünüzü tamamen yıkadıktan sonra ise kurulayıp, nemlendirici krem sürüyorsunuz.

    Yalnız dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var.

    • Cildinize peeling uygulamadan önce, yüzünüzü mutlaka temizlemelisiniz. Eğer mümkünse, siz de benim gibi sıcak bir banyo sonrası uygularsanız daha iyi sonuç alırsınız.
    • Cildiniz çok sivilceli ise peeling uygulamanız sakıncalı olabilir. Eğer ufak tefek sivilceleriniz var ise, o bölgeleri hariç tutarak uygulayabilirsiniz.
    • Gerek cilt maskeleri olsun, gerekse tonik kullanımlarında olsun, aynı şekilde peeling uygulamalarında da göz ve çevresi ile temas uygun değildir.
    • Hassas bir cildiniz var ise, peeling uygulamasını gerek olmadıkça kullanmayın.
    • Sizlerle paylaştığım bu peeling karışımını sadece yüz bölgeniz için uygulayın.
    • Peeling uygulamasını gece yatmadan önce yapmanız daha uygun olur.
    • Peeling den sonra cildinize, süt veya nemlendirici krem sürmelisiniz.
    • Peeling uygulamalarını sıklıkla değil, haftada en fazla bir kez kullanmalısınız.

    Çikolata Maskesi

    İşte cildiniz için çikolata :

    • Çikolata cildinize parlaklık ve yumuşaklık kazandırıyor.
    • İçeriğindeki polifenoller, cildi besliyor ve cildinizin pembemsi bir renk almasını sağlıyor.
    • Yine içeriğindeki kakao yağı sayesinde cildinizi daha canlı, daha pürüzsüz görünüme kavuşturuyor.
    • Özellikle güneş yanığı ve lekelerde etkili.

    Maskeyi Nasıl Yapmalı ?

    Malzemeler :

    • 1/2 fincan kakao,
    • 80 gr. eritilmiş bitter çikolata, (çikolatayı ister benmari usülü, isterseniz de içine biraz süt ekleyerek eritebilirsiniz.)
    • 1/4 fincan bal,
    • 3 tatlı kaşığı süzme peynir,
    • 4 yemek kaşığı krema,
    • 3 tatlı kaşığı olgun avokado,
    • 4 tatlı kaşığı yulaf ezmesi. (Yulaf ezmesi yerine nane veya süt de kullanabilirsiniz.)

    Uygulanışı:

    Malzemeleri karıştıyorsunuz. Karışımı yüzünüze ve boyun bölgenize sürüyorsunuz. 20 dakika kadar bekletiyorsunuz. Sonrasında, 10 dakika kadar cildinize masaj yapıyorsunuz. Böylece maske cildiniz tarafından daha iyi emilecektir. Masaj sonrası ılık suyla maskeyi temizleyin. Ardından nemlendirici kremle bakımınızı tamamlayın.

    Yeşil Çay İle Sıkı Göğüsler

    Hangi kadını cezbetmez ki sıkı göğüslere sahip olma fikri ? Peki size bunun sırrının yeşil çayda saklı olduğunu söylesem. İşte size yeşil çay ile sıkı göğüslerin formülü.

    Malzemeler:

    • 2 yemek kaşığı yeşil çay,
    • 4 kaşık süzme yoğurt.

    Uygulanışı:

    Malzemeleri karıştırın. Karışımı göğüs bölgenize uygulayın. 10 dakika kadar bekletin. Sonra ılık su ile temizleyin. Hepsi bu kadar. Bu bakımı düzenli olarak uygularsanız, sonuca ulaşmanız hiç de o kadar zor olmayacaktır.

    Güzellikten Önce Göz Sağlığı

    Konu göz sağlığı ise olabildiğince üzerine düşün derim. Güzellik için sağlığınızı ikinci plana atmayın. Benim, makyaj sevdam yüzünden gözümde ufak bir kistim mevcut şahsen. O kadar ilaç, o kadar damla fayda etmedi. O yüzden göz sağlığınız için yazacaklarımı dikkate alırsanız yararınıza olacaktır.

    Bunlara dikkat :

    • Göz makyajınızı yatarken mutlaka temizleyin.
    • Kalitesiz kozmetik ürünlerini asla kullanmayın.
    • Kozmetik ürünlerinin uzun süreli kullanımından kaçının. En fazla bir yıl sonra değiştirin.
    • Başkalarının göz çevresi makyaj malzemelerini kesinlikle kullanmayın.
    • Eğer kullandığınız bir ürün gözünüzde sulanma, kaşıntı gibi rahatsızlıkların oluşmasına neden olduysa, ürün size uygun değil demektir. O ürünü kullanmayın.
    • İçeriğinde yoğun olarak yağ olan malzemeleri tercih etmemelisiniz. Çünkü, bu malzemeler gözünüzde bir tabaka oluşturarak görmenizi puslandırıyor.
    • Sık sık allerji probleminiz oluyorsa, su ile çıkabilen kozmetik ürünler tercih etmenizde fayda var. Ayrıca üç ayda bir bu ürünleri yenilemelisiniz.
    • Göz makyajınızı fazla abartmamaya dikkat edin.
    • Benim bir çok lens kullanan arkadaşım oldu. Hepsi de daha güzel görünmek için tercih ettiler lensi. Fakat şunu söylemeliyim ki, hiç birinin de sorunsuz kullandığını görmedim. Daha kötüsü, lenslerini birbirleri ile değişiyorlardı. ” Bugün de senin yeşili takayım. ” hesabı yani… Gözleri sürekli sulanır, kıpkırmızı kan oturmuş vaziyette dolaşırlardı. Ama yine de güzelliklerinden taviz vermezlerdi. Olan göz sağlığına olurdu. Kısacası, eğer gözlerinizde bir problem yoksa, güzellik için lens kullanmayın derim.

    24 Mart 2008 Pazartesi

    YÜZ MASKELERİ İLE CİLDİNİZİ DAHA SAĞLIKLI VE PRÜZSÜZ HALE GETİREBİLİRSİNİZ!

    Bezelyeden patlıcana kadar birçok sebzenin,cildimiz için birer cansimidine dönüşebileceğini biliyor musunuz?Sebzeler vücudumuza olduğu kadar cildimiz üzerinde de olumlu etkilere sahip.Hazırlanması çok kolay olan bu maskeleri uygulayarak pürüzsüz ve sağlıklı bir cilde kavuşabilirsiniz.

    1.SALATALIK MASKESİ:İki tutam çuha çiçeği kurutularak,dövülüp toz haline getirilir.Kabukları soyulmuş yarım salatalık,bir fincan pirinç unu,çuha çiçeği tozu ile birlikte on dakika ateşte pişirilir.Elde edilen karışım bulamaç haline getirilir.Hazırlanan bulamaça yarım fincan elma suyu,bir çorba kaşığı saf zeytinyağı ilave edilerek krem haline getirilir.

    ETKİSİ:Yüz ve boyuna uygulanan bu maske cildin canlı ve sağlıklı gözükmesini sağlar.Yüzde yarım saat beklettikten sonra ılık su ile yıkanır ve gül suyu sürülür.

    2.BAL MASKESİ:Civan perçemi çiçeği,saf suda on dakika kaynatıldıktan sonra sıkılarak süzülür.Bir fincan su soğutulur.Elde edilen posa ezildikten sonra,yarım fincan limon suyu,bir çorba kaşığı zeytinyağı,bir tatlı kaşığı bal ve çırpılmış yumurta sarısı ile karıştırılır.Hazırlanan karışıma soğuk civan perçemi suyu ilave edilir.Maske kıvamına gelinceye kadar yulaf unu eklenir.

    ETKİSİ:Yüzdeki çöküntü ve kırışıklıkların giderilmesini önler.Bu maske bir hafta uygulanmalıdır.Yüzde bir saat kalması gereklidir.

    3.YUMURTA MASKESİ:İki avuç buğday,iki bardak suda ezilir.İki yumurta sarısı ve bir çorba kaşığı badem yağı konulur.Yüze sürülür ve kurumaya başlayınca yıkanır ve gülsuyu sürülür.

    ETKİSİ:Kızıl lekelerin ve sivilcilerin giderilmesini sağlar.Sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa uygulanır.Bu maske şampuan olarak kullanılabilir,saçların parlamasını sağlar.

    4.BEZELYE MASKESİ:İki su bardağı taze bezelye,ezildikten sonra üzüm pekmezi ile karıştırılır.Yumurta akı ve yarım fincan ayçiçek yağı ilave edilir.Bir miktar un konularak maske kıvamına gelinceye kadar karıştırılır.

    ETKİSİ:Ten dokusu üzerinde parlaklık sağlar,gece yatmadan uygulanmalıdır.Sabah cilt temizlenir.

    5.ÇİLEK MASKESİ:Bir avuç taze çilek ezilip,yulaf unu ile karıştırılır.Bir adet yumurta sarısı ile iki çrba kaşığı yoğurt çırpılır,krem kıvamına getirilir.

    ETKİSİ:Kuru ciltler için besleyici olan bu maske 20 dakika ciltte kaldıktan sonra ılık su ile yıkanır.Çilek maskesi özellikle gözaltlarındaki kırışıklıkların azalmasında önemli rol oynar.

    6.PATLICAN MASKESİ:Dilimlenmiş yarım patlıcan iki bardak suda kaynatılır.Hazırlanan karışıma bir diş sarımsak eklenerek lapa haline getirilir.Buna kaymak katılarak krem haline getirilir.Bu karışım iki ay boyunca hergün tekrarlanmalıdır.

    ETKİSİ:Tendeki mikropları arındırmada ve yüze canlı bir görünüm kazandırmada etkindir.

    7.KAYISI MASKESİ:Üç tutam defne yaprağı,bir tutam tarçın kayısı suyunda pişirilir.Bir adet yumurta ve yarım fincan süt karıştırılarak krem haline getirilir.

    ETKİSİ:Yüzdeki sivilcelerigidermek ve tene tazelik kazandırır.Saça uygulandığında dökülmeyi durdurur ve saçın geç ağarmasını sağlar.

    *YULAF MASKESİ İLE SİYAH NOKTALARDAN KURTULUN...

    Yulaf ezmesi, cildin derinlemesine temizlenmesi ve siyah noktaların yok edilmesini sağlayan bir maskedir. Bu maske ayrıca cildin içinde dolaşan pislikleri temizleyip, cildin fazla yağlanmasını da engeller. Bu nedenle kuru ciltli kişiler tarafından pek fazla kullanılmamalıdır. Yulaf ezmesi maskesinin yapımı son derece basittir. Pişirdiğiniz yulafları süzdükten sonra, bunları geniş bir kabın içinde bir kaç dakika ezin. Hazırladığınız bu yulaf ezmesini yüzünüze sürdükten sonra 15 dakika kadar bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayarak, şaşırtıcı sonuca ulaşabilirisiniz.

    İşte Size Birkaç Makyaj Hilesi

    Öncelikle cildinizi size uygun temizleyici ile temizledikten sonra , cildinizi bir miktar yine cildinize uygun bir krem ile nemlendirin.
    Cilt tipinize ve renginize uygun bir fondöteni bütün yüzünüze ve çenenizin altina doğru düzgünce yayın. Fondöteni ince bir tabaka halinde sürmeye özen gösterin, bu şekilde daha iyi sonuç elde edeceksiniz.
    Fondötenin ardından cildi biraz aydınlatmak için gözlerin altindaki, burun kanatlarının etrafındaki, dudakların altındaki koyu kısımları, yüzünüze sürdüğünüz fondötenden iki ton daha açık renk fondötenle yapabilirsiniz. Burun kemiginin üzerine ve elmacık kemiklerinin üst kenarlarına iyice yayılmalı ve geride sadece hafif bir parlaklık kalmalıdır.
    Cildinizdeki kusurlari bir kapatıcının yardımıyla gizleyin. Bunun için cilt lekelerine veya sivilce gibi yerlere bir miktar kapatıcı sürmeniz yeterli.
    Eğer fondöteniniz ciltte parlama yapıyorsa matlaştırmak için bir pamuk veya kuru bir sünger parçası ile pudranın cilde yerleşmesini sağlamak için yüzünüze hafifçe bastırarak sürün ve fazlasını başka bir süngerle alın.
    Gözlerinize farı sürerken önce tüm gözkapagına bir aplikatör yardımıyla farı sürün. istediginiz kısımlarda rengi azaltın, artırın. Göze gölge yapmak istiyorsanız bunu bir göz kalemi ile yapabilirsiniz. Uygulayacagınız ton, göz farından daha koyu olmalıdır. Yaptığınız bu çizgiyi bir pamuklu çubuk yardımıyla hafifçe yukarıya dogru dagıtın.
    Kirpiklerinizin daha sık görünmesi ve göz biçiminizin daha iyi farkedilmesi için göz çevresine yani kirpik diplerinize çizgi çekebilirsiniz ancak sert çizgilerden kaçının.
    Rimel mutlaka sürün üst kirpiklerinizin rimelini, önce içten dışa doğru, daha sonra asağıdan yukarıya dogru sürerek, kirpiklerinizin daha gür ve dik görünmesini sağlayabilirsiniz. Alt kirpikleri ise rimeli diplerden aşagıya doğru sürün. Kirpiklerinizde rimelin birikmemesine dikkat edin.
    Kaşlar içinse bir fırça yardımıyla kaşlarınızı yukarı doğru tarayın. Kaş renginize uygun bir kalemle kaşlarınızı küçük darbelerle boyayın ve hafifçe dagıtın. Bunun için toz far da kullanabilirsiniz.
    Yanakları renklendiririken allığınızı yanak çukuruna iyice yayın. Allığı sürdüğünüz yerde sadece bir parlaklık olmalı. Boyanın nerede baslayıp bittiğini gösteren çizgiler olmamasına dikkat edin.
    Dudaklarınıza çekici bir görünüm verebilmek için dudak çevrenize rujunuzun bir ton koyusu olan kaleminizle çerçeve yapın. Bir ruj fırçasıyla dudaklarınızı boyayın. Bu işlemden sonra dudaklariniza biraz pudra sürüp ikinci bir kat ruj sürün. Alt dudağınıza biraz parlatıcı sürerseniz dudaklarınız daha çekici görünür.

    Mevsime göre saç bakımı

    Daha güzel saçlara sahip olmak herkesin hayali... Ancak bu hayale ulaşabilmeniz için biraz çaba gerekir. Yeter ki saçlarınızın ihtiyaç duyduğu bakımı doğru zamanda uygulayın, farkı hissedeceksiniz.

    Değişen mevsimlerle birlikte vücudumuzu korumak için giysilerimizi, cildimizi korumak için cilt bakım ürünlerimizi değiştiririz. İşte tıpkı bu örneklerde olduğu gibi saçlarımızın da ilgiye ve korunmaya ihtiyaçları vardır. Her saç, farklı mevsimlerde farklı bir bakıma ihtiyaç duyar... Çünkü farklı problemler farklı çözümler gerektirir...

    Bahara ışıltılı saçlarla girin
    Bütün bir kış boyunca eğer saçlarınıza özel bir itina göstermediyseniz, şimdi onların kurumuş ve yıpranmış olduklarını eminiz fark etmişsinizdir. Bu nedenle bahar ayları saçlarınız için bayram havasında geçmeli. Zira eğer onları güçlendirecek ve canlandıracak formülleri bulamazsanız, yazın kavurucu güneşi saçlarınızı daha da içinden çıkılmaz sorunlara itecektir. Ekstra bakımlarla saçlarınızı kurtarmak için önünüzde 3 aylık bir bahar dönemi var. Peki, öncelikle ne yapmalısınız? Unutmayın ki saçlarınızın da cildiniz gibi yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Saçlarınızın iç yapılarında, geçirdikleri işlemler karşısında zayıflamalar meydana gelir, saç boyları ve uçlarında çatallaşmalar olur. Artık saçlarınız kırılmaya daha da fazla müsaittirler. Bunun sonucunda ise esneklik ve güzelliklerini kaybederler.

    Saçlar uzadıkça yıpranma oranları artar. Çatallaşmalar saçların uçlarından başlayarak üst noktalarına doğru tırmanır. Bu türden sorunlarla karşılaştığınızda ilk iş olarak bir kuaföre gidip, saçlarınızdaki kırıkları aldırmalı ve hatta saç boyunuzu sağlıklı kısımlarına kadar kısaltmalısınız. Daha detaylı ve profesyonel bir yardım için saç bakım merkezlerine başvurabilirsiniz. Saç boyunuz kısaldıktan sonra onları bir süre için aşırı fön ısısından korumaya çalışın. En azından kendilerini biraz olsun toparlayıncaya kadar. Bu arada saç türünüze uygun bakım ürünleri kullanmayı da ihmal etmemelisiniz.

    Yaz aylarında özel koruma
    Yaz aylarında saçlarınızın en büyük düşmanları; güneş ışınları ile deniz ve havuz suları... Bütün bu zararlı etkenler saçlarınızın kurumasına, renklerinin açılmasına ve uçlarının kırılmasına neden oluyorlar. Dolayısıyla saç uzmanları deniz ve havuza girerken bone kullanımını öneriyorlar. Böylelikle saçlarınız deniz suyunun tuzundan ya da havuzun klorundan etkilenmiyor, saç renginiz düzensiz bir biçimde açılmıyor. Yaz mevsiminde özellikle boyalı saçlara sahipseniz bone kullanımını ihmal etmemelisiniz. Zira boyalı saçlar, havuz suyuyla temas ettiklerinde ortaya hiç de iç açıcı görüntüler çıkmıyor. Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden koruyan UV filtreli, koruyucu özellikli şampuanlar ve bakım ürünleri de saçların doğal yapısını korumada etkili oluyorlar.

    Sonbaharda saç dökülmelerine dikkat!
    Deniz, klor ve güneşin saçlar üzerindeki yıpratıcı etkilerinden bahsetmiştik. Dolayısıyla yaz mevsiminde korumasız bırakılan saçları sonbaharda, kötü bir görünümle birlikte sağlık sorunları bekliyor. Zira mevsim değişikliği zaten saçların dökülmelerine yol açıyor. Kuru ve cansız saçlar ise mevsim değişikliğinin etkilerinden fazlasıyla nasiplerini alıyorlar. Saçlar matlaşıyor, saç boylarında ise çatallaşma ve kırılmalar göze çarpıyor. Bütün bunları engellemek için yaz aylarında saçları korumak gerekiyordu. Peki, şimdi ne yapılabilir?

    Öncelikle saçlarınızın durumu gerçekten çok kötüyse bir saç uzmanına görünmenizi tavsiye ederiz. Büyük bir ihtimalle saç boylarınızı mümkün olduğu kadar kısaltmanız gerekecek. İkinci aşamada ise yoğun nemlendiricili bakım maskeleri saçlarınızın imdadına yetişecek. Düzenli olarak saç dökülmesine karşı güvenilir bir ürünün kullanılması da kaçınılmaz. Böylelikle hem saçlarınızı yazın bıraktığı kötü izlerden kurtaracak, hem de kış aylarına karşı güçlendirmiş olacaksınız.

    Saçlarda kış bakımı
    Soğuk kış aylarında saçlarınızı bekleyen koşulların mükemmel olduğu söylenemez. İsli ve ağır havadan yalnızca cildiniz değil, saçlarınız da etkilenir. Soğuğun ne derece büyük bir düşman olduğunu anlamak için aynaya bakmanız yeter. Hele bir de saçlarınız sağlıklı değilse, o zaman işiniz var demektir. Sonbaharda başlayan saç sorunları, kışın gelmesi ile birlikte giderek artar. Örneğin; yağlı saçlardaki yağ oranı yükselir, kuru saçlar ise daha da kurur. Mevsim değişikliğinin saç dökülmesini hızlandırdığı yine unutulmamalıdır. Kış aylarında saçlarınızı yıkadıktan sonra iyice kurutmadan dışarı çıkamazsınız ve doğal olarak yoğun fön ısısı da saçlarınıza zarar verebilir. Peki, saçlarınızı bütün bu olumsuz etkenlerden korumak için neler yapabilirsiniz? İşte size bazı ipuçları...

    Saçlarınızı daima az şampuan kullanarak yıkayın, çok fazla şampuan kullanıldığında saçlarınız daha temiz veya bakımlı olmuyor. Buna karşın fazla miktarda kullanılan şampuan iyi durulanamadığı takdirde kepek sorunuyla karşı karşıya kalıyorsunuz: Avucunuza aldığınız şampuanı bir miktar ılık suyla sulandırıp, saçlarınıza güzelce yayın.

    Saçınızı yıkadıktan sonra mutlaka bakım yapan bir saç kremi uygulayın. Kremi henüz nemli saçlarınıza yaydıktan sonra, yumuşak bir havlu yardımıyla tampon yapın. Etkisini göstermesi için en az 2 dakika kadar bekleyin.

    Nemini kaybetmiş her boyda saça, özellikle uç kısımlara özen göstererek maske uygulayabilirsiniz.

    Maskenin etkisini artırmak için, saçınızda beklettiğiniz süre içinde neler yapabilirsiniz? Başınıza bir bone giyin. Sıcak bir ortamda, örneğin kalorifer yanında oturarak bekleme süresini doldurun.

    Konsantre ürünler veya ampul kullanıyorsanız, kutu üzerinde belirtilen doza mutlaka uyun. Saç derisine parmak uçlarınızla uzun uzun masaj yaparak iyice nüfuz etmesini sağlayın. Böylece saçınız kısa süre içinde yaz aylarında kaybettiği eski güç ve yumuşaklığına kavuşacaktır.

    Kırmızı ruj sürmenin incelikleri

    Kırmızı ruj sür ama önce adabını öğren
    Kırmızı ruju sürmenin de bir adabı var! Doğru uygulanmadığı takdirde teatral bir görüntü ortaya çıkabilir. İşte üç adımda kırmızı ruj sürmenin en doğru uygulaması.

    Daha önce hiç kırmızı ruj kullanmadığım için biraz tedirginim. Kendimi kırmızı ruja nasıl alıştırabilirim?
    Yeni bir kırmızı ruj kullanıcısıysanız ya da uzun süreden sonra yeniden kullanmaya başlayacaksanız, önce kırmızı ruj sürmenin inceliklerini öğrenmelisiniz. Kırmızı ruj doğru şekilde uygulanmadığı takdirde dudaklar fazlasıyla abartılı ve teatral görünebilir. Kırmızı ruju önce evde denemenizde fayda var. Evde yapacağınız denemelerle kırmızının hangi tonunun size yakıştığını keşfetmelisiniz. Koyu, parlak, mat ya da pembe bazlı bir kırmızı sizin tonunuz olabilir.

    Ten rengime ve dudaklarıma en uygun tonu nasıl bulabilirim?
    Bunun en doğru yolu kırmızının birçok tonunu denemektir. Ama tüyo vermek gerekirse; sarışınlara en çok sarı bazlı bir kırmızının gittiğini söyleyebiliriz. Esmerler ise tercihlerini mavi bazlı bir kırmızıdan yana kullanabilirler. Kızılların kırmızı ruj kullanmaması gerektiği düşüncesi ise tamamen yanlıştır. Açık kızıllara mavi bazlı kırmızılar daha iyi giderken, daha koyu kızıllara ise canlı kırmızılar daha çok yakışacaktır. Kırmızı ruj gündüzleri de rahatlıkla kullanılabilir ama mat olanların tercih edilmesi şartıyla.

    Kırmızı rujun doğal ve modern görünmesini nasıl sağlayabilirim?
    Kırmızı rujun modern durmasını istiyorsanız, yüzünüzün geri kalan kısmına az, hiç belli olmayacak şekilde makyaj yapın. Örneğin göz makyajı için sadece rimel yeterli olacaktır. Elmacık kemiklerinizin üstüne, doğal tonlarda, hafif bir allık sürebilirsiniz. Genç ve sağlıklı görünmek istiyorsanız bu kadar makyaj yeterli olacaktır. Bu arada allık kullanmak yerine dudağınıza sürdüğünüz rujdan biraz elmacık kemiklerinizin üstüne sürüp, parmaklarınızla dağıtarak çok daha doğal bir görüntüye sahip olabilirsiniz. Ruju dudaklarınıza direkt, fırça kullanmadan sürmelisiniz. Fırçayı ise sadece dudaklarınıza farklı bir şekil vermek istediğinizde kullanın.

    Kaynak: Sabah

    Yaşa göre cilt bakımı

    50'li yaşları aştığında bile cildinizin genç olmasını istiyorsanız, cildinize 20'li yaşların başından itibaren düzenli şekilde bakım yapmanız gerekiyor.

    20'li Yaşlar
    Sıkı diyetler tazeliği bozar
    Bu yaşlarda cilt; pürüzsüz, esnek ve sıkı yapısıyla en iyi durumdadır. Ancak genç ciltlerin de sorunları vardır... 20'li yaşlarda, burun üzerinde siyah noktalar ve genelde alın bölgesinde sivilceler gözlenir. Bu yüzden cildi fazla yağdan arındırmak için günde en az iki defa yıkamak gerekir. Ancak cilt, tamamen yağsız da bırakılmamalıdır. Kullanılan kremler, cilt tipine uygun olmalı ve gözenekleri tıkamamalı. Ayrıca düzenli olarak cilde peeling uygulamakta fayda var. Cilt hasarını en aza indirmek için, yüksek koruma faktörlü güneş kremleri kullanılmalıdır. Bu dönemde stres, alkol ve sigaradan uzak durulması ve sıkı diyetlerin yapılmaması da cildin tazeliğini kaybetmesini önemli ölçüde önler.

    30'lu Yaşlar
    Nemlendirici sürmek şart
    Göz çevresi, alın ve ağzın kenarlarında ilk kırışıklıklar, 30'lu yaşlarda ortaya çıkar. Bu yüzden bu dönemde cildi nemli tutmak büyük önem kazanır. Ayrıca cildin devamlı hareket halinde olduğu bölgelerde ilk belirgin izler oluşmaya başlar. Göz çevresinde de yoğunluğu olan kırışıklık kremleri kullanılmalıdır. Tüm bu etkilerden kurtulmak için cildi hem içeriden hem de dışarıdan beslemek gerekir. A, F ve E vitaminlerinin cilt üzerinde olumlu etkileri bulunuyor. Tabii ki bol bol su içmeyi de ihmal etmemek gerekiyor. Bu dönemde cildi nemlendirmek de oldukça önemli.

    40'lı Yaşlar
    Yüz jimnastiği çok önemli
    Cildin kolajen üretimi 40'lı yaşlara gelindiğinde iyice azalır. Cildin alt katmanları geçen yıllara yenik düşmeye başlar. Cilt, mat ve solgun bir görünüm alır. Yağ hücrelerinin daha yavaş çalışması ise derin çizgilere ve gevşemelere neden olur. Sürekli nemlendirici kullanılmazsa deri kurur ve kırışır; su içerikli hafif nemlendiriciler kullanmak gerekir. Cilt kasları da eski gücünde değildir. Uzmanlar, her gün yapılacak beş dakikalık yüz jimnastiğinin de yüz kaslarına çok büyük faydası olduğuna dikkat çekiyor. 40'lı yaşlarda alınacak vitamin ve mineral takviyeleri de cildi olumlu yönde etkiler. Ayrıca, kolajen üretimini artırmaya yardımcı olacak bakım ürünleri kullanılmalıdır.

    50'li Yaşlar
    Soğuk havaya dikkat edin
    Bu yaşlarda cilt fazla nemlenmek ister. Bunun için cilt bakımında daha yoğun nemlendiriciler kullanmak gerekir. Uzmanlar, 50'li yaşlarda menopoz dönemine ait hormonal değişiklikler yüzünden daha yoğun içerikli, biraz daha yağlı ürünlerin tercih edilmesini öneriyor. Ancak bu kremler aynı zamanda onarıcı, hücre yenilenmesini destekleyen ve kırışıklık giderici özellikler de taşımalı. Bu dönemde de güneş koruyucu kremler kullanmaya devam etmek cilt için çok önemli. Ayrıca soğuk hava, rüzgar ve kireçli sudan cildi korumak gerekiyor.

    Güzellikten, estetikten, kozmetikten bahsettiğimiz zaman, aklımıza genellikle derin çizgiler, haritaya dönüşmüş iz ve lekeler, her yıl biraz daha çoğalarak taşlaşan selülitler gibi ağır vakalar geliyor. Tabii bu sorunlarla ilgileneceğiz, her aşamada 'Zararın neresinden dönülse kardır' diyeceğiz. Ancak asıl önemli olan nedir biliyor musunuz? Bütün bunların gizemli bir alın yazısı, talihsiz bir piyango değil, eşyanın tabiatı kadar net bir şekilde başımıza gelebileceğinin bilincinde olmak, önlem almak, ilk belirtileri görür görmez çaresini bulmaktır!

    Genç Botox
    Örneğin bazı çocuklar devamlı çatık kaşlı gezerler. Kimileri ergenlik çağında da bu mimikleri sürdürmeye devam eder. Bu alışkanlığın sonucu; iki kaşın ortasında erkenden bir oluk belirmesi veya kaz ayaklarının ortaya çıkmasıdır. Bu, 'Ben geliyorum' diyerek haber vermiş olan bir sorundur! Biz bu durumda, 17-18 yaşında botox yapmayı öneriyoruz. Böylece mimiklerin değişmesini sağlıyoruz. Yani ağacı yaşken düzeltiyoruz! Bu kadar genç bir insana 2-3 kere botox uyguladığımızda, alışkanlık değişiyor ve mimik kendiliğinden ortadan kalkıyor. Sonra da tekrarlamaya gerek kalmıyor. Böylece kaz ayakları, çatık kaş mimiği bir kader olmaktan çıkıyor. Diğer bir sorun da lekelerdir. Hele ergenlik sivilceleri çıkmaya başladığında, güneşten korunulmazsa ciltte birçok leke meydana gelir. Zaten ileri yaşlardaki lekelerin yüzde 80'i, çocukluk çağındaki güneşlenmenin sonucudur. Bu nedenle, yediden yetmişe herkese, güneşten iyice korunmalarını, sonra da her kış başında 6 seans peeling yaptırmalarını öneriyorum. Gerekiyorsa dermatolog kontrolünde leke çıkartıcı kremler de kullanılabilir. Akneli ciltlerin ise dikkatle tedavi edilmeleri şart. Unutmayın, lekeler birer birer gelirler, çoğalırlar, kararırlar ama azar azar silinirler... Düzenli bakımlar, bu lekelerin birikmesini ve zamanla bir kabusa dönüşmesini, daha radikal tedavilere gerek duyulmasını önler.

    Günlük bakım
    Günlük cilt bakımının özü temizlik ve nemlendirmedir. Cildin suya ihtiyacı sınırsızdır. Temizlik de nemlendirmeye destek olur. Nemlendiriciler cildi doğal olarak nemlendiren, cildin en üst tabakasındaki (korneum) su kaybını telafi eden ürünledir. Böylece cildi dış etkenlerden koruyarak, esnek ve yumuşak kalmasını sağlarlar. Ayrıca deri ile makyaj malzemeleri arasında bir tabaka oluştururlar. Makyajı çıkarırken arada bir krem olduğu için cilt tahriş olmaksızın arınır. Özetle nemlendiriciler, belki cildi fazla geliştirmezler ama yaşlanmayı geciktirirler. Kuşkusuz yağlı ve akneli ciltlerin de uygun ürünlerle nemlendirilmesi gerekir. Cildi korumak için küçük yaştan itibaren nemlendirici sürmek, 17 yaşından sonra da göz çevresi kremine başlamak gerekir.

    Kaynak: Sabah

    Göz, ten ve saç rengine göre makyaj

    Sarışınlar için...
    Sarışın, renkli gözlü ve beyaz tenliyseniz Natasha Bedingfield gibi bir makyaj yapabilirsiniz. Gözlerinizin güzelliğini ortaya çıkarak, daha iri gösterecek uygun dumanlı far, siyah rimel, maskara ve eyeliner kullanabilirsiniz. Kirpikleriniz düz ve uzunsa kıvırabilirsiniz.

    Yüzünüze teninize uygun, yüzünüze renk verecek uçuk pembe tonla bir fondöten sürebilirsiniz. Dudaklarınız içinde pastel pembe bir ruj tercih edebilirsiniz.


    Buğday tenli sarışınlar için...
    Buğday tenli, renkli gözlü ve geniş üçgen yüzlü biriyseniz yani Rachel Taylor'ı andırıyorsanız, göz bebeklerinizin iriliğini ön plana çıkartacak sade bir makyajı tercih edebilirisiniz.

    Pembe tonlarında fondöten, yüzünüzle uyumlu bir far, pembe ruj, siyah rimel, maskarave eyeliner sizin için yeterli..

    Yanaklarınıza da yüzünüzün şeklini ortaya çıkaracak pembe bir allık uygulayabilirsiniz.


    Beyaz tenli sarışınlar için...
    Amy Smart da Rachel Taylor gibi üçgen bir yüze sahip ancak beyaz tenli bir güzel.. Amy de, pastel pembe tonlarında makyajı tercih edenlerden..

    Teniyle uyumlu hafif bir fondöten, hafif bir göz makyajı ile oldukça sade ve güzel görünüyor.


    Kumrallar için...

    Carmen Electra gibi bir yüzünüz varsa onun gibi bir makyajı tercih edebilirsiniz. İri mavi gözlerine dikkat çekmek için siyah eyeliner, maskara ve göz kalemini tercih etmiş. Far seçimi ise gözlerinin mavisini daha çok ortaya çıkaran pembe tonlarda..

    Hafif bronz teniyle uyumlu fondöteni cazibesini daha da artırmış. Ruj tercihini ise dudaklarını daha dolgun gösteren parlak pembeden yana kullanmış.


    Sarışın ve beyaz tenliler için diğer bir örnek...

    Levin Rambin de pastel pembe tonlarında makyajı tercih edenlerden.. Güldüğünde yanakları daha çok ortaya çıkan Levin'in allık tercihi de pembe..

    Teniyle uyumlu hafif bir fondöten, hafif bir göz makyajı ile oldukça sade ve güzel görünüyor.

    Dudaklarını da, yine doğala yakın bir pembe ruj ile hafif parlatıcı sürerek belirginleştirmiş.


    Esmer ve renkli gözlüler...
    Miley Cyrus, esmer ve renkli gözlü yıldızlardan biri.. Kaş ve saç renginde koyu kestaneyi tercih eden güzel yıldız, Göz makyajında ise yine teni ve fondöteniyle uyumlu far renklerini kullanmış.

    Renkli gözlerini ortaya çıkarmak için siyah rimel, maskara ve eyeliner kullanan yıldız, pembe allık ve parlak pembe rujla makyajını tamamlamış. Miley, dudak etrafını da bir ton koyu pembe dudak kalemi ile çerçevelemiş.


    Melezseniz ya da çok esmerseniz...
    Natalie Cole gibi bir tene sahipseniz yada çok esmerseniz nasıl bir makyaj yapmalısınız?

    Teninizden biraz daha açık bir tonda fondöten, dudaklarınız için pembe ve parlak bir ruj, gözleriniz için siyah rimel, eyeliner, maskara ve pembe tonlarda far uygulayabilirsiniz.

    Dudaklarınızı rujunuzun bir ton üstü ile çerçeveleyebilirsiniz.


    Melezseniz ya da çok esmerseniz...
    Rihanna da oldukça iyi makyaj yapanlardan biri...

    Teninizden biraz daha açık bir tonda (beje yakın bir ton) fondöten, dudaklarınız için koyu ve parlak pembe ruj, gözleriniz için siyah rimel, eyeliner, maskara ve dumanlı bakışlar için siyah ve beyaz karışımı bir far uygulayabilirsiniz.

    Dudaklarınızı rujunuzun bir ton üstü ile çerçeveleyebilirsiniz.

    Moda kafanızı mı karıştırıyor ?

    Moda bizi kaprisli olmaya alıştırdı. Bu, hayatımızdaki her şeyden bir süre sonra kurtulmak isteme durumu artık biraz kafa karıştırıyor. Süregelen bu değişim bizi seçim yapmaya zorluyor...

    Modanın "her telden çalması" gibi bir durumda siz gardırobunuza farklı birkaç parça eklemek, daha önce hiç gerçekleştirmediğiniz renk devrimini gerçekleştirmekte zorlanıyorsunuz. Eğer durum gerçekten böyleyse yalnız değilsiniz. Sezon başlarında yaşanan bu karmaşada "doğru" seçimleri yapmak, en azından kendi adınıza kolay değil. Görünen o ki, matematiksel trend kurguları kafa karışıklığı yaratıyor. Çorap taytlar, kısa deri bir eteğin altında, kalın el örgüsü bir ceket hırka ise bir moda çekimi kurgusu içinde son derece "sahip olunabilir" hissi veriyor.

    Yeni kargo trendi olarak nitelendirilen modernize edilmiş binici pantolonları ise renkli trikoların üzerine giyilen dapdar ceketlerle her kadının alışveriş listesinde olmalı! Oysa gerçekte elinize kalem alıp bunları tek tek not ettiğinizi düşünün; dolabınızda her bir kombinasyonun askısı farklı mı olacak? Maharet, anahtar parçaları seçip, kendi yapbozunuzu oluşturmak. İşte bunun için önce şunu belirlemeli:
    Avangard mısınız?
    Üst üste, ustaca kurgulanmış parçalarla sizleri hareketli bir sezon bekliyor. Vintage ruhunun yön vereceği seçimlerinizde yüksek belli bol pantolonlar, el örgüsü her şey, bedeni saran gömlekler, detaycı ceketler ve her şeyden önemlisi "tasarım" kokan kabanlar öne çıkacak. Elbiselerin hatırı sayılır yeri olan koleksiyonlarda taytlar, renkli çoraplar, bilekte botlar, babetler ve XXL çantalar listenizin ilk sıralarına yerleşecek. Karıştırmaktan korkmayan, tarzını kişiselleştirmeyi tercih eden sizler için canlı ve kontrast renklerin zirvede olduğu bir yıl bu! En çok kullanılan renkler arasında ise yeşil, mor, sarı, çivit mavisi var. Vernik etkili düz ve degradeli dokular ayakkabılarda, renkli deriler eldivenlerde sezonun "hit"leri.

    Minimalist misiniz ?
    Bu yıl sizin yılınız olacak! Etnik ve ışıltılı dokunuşların biraz gerilerde kaldığı sezonda, tasarımcılar kendilerini detaylarda belli ediyorlar. Kesimlerin ve kumaşların önem kazandığı yeni lüks anlayışında, minimalizmin yeri büyük. Bedeni saran boru elbiselerde de bu kendini açıkça gösteriyor. Kaşmir, yün, tüvit, ipek, jakar, saten gibi kumaşlar, kabanlarda kapitoneli parlak dokuların öne çıktığı sezonda özellikle bu dönem trençkot hemen hemen her koleksiyonda yerini almış. Yalın ama feminen bir üslupla şekillenen yeni silüetlerde ise dar kalıplar içine sokulan kadınlarda denim yorumları öne çıkıyor. Triko ve yünlü tasarımlardan özellikle elbiselerin altına giyilen tayt çoraplar, bilekte şık deri botlar, bilekten bantlı veya stiletto tarzı topuklularla tamamlanıyor. Sezonun trendlerinden ceket, volümlü kolları ve farklı düğme detaylarıyla dikkat çekiyor. Geceleri ise düz ipek ve taşlı küçük detaylarla süslü elbiseler, yine uzun kat kat dantelli modeller, volümlü etekler ve seksi sırt dekolteli üstler öne çıkıyor. Ne olursa olsun eğer ölçülü bir zevkiniz varsa sizin de dolabınızda büyük bir el çantası mutlaka bulunmalı.

    Oyuncu musunuz ?
    Belirli kalıplar içine girememek sizin için büyük bir avantaj. Ancak anlık kararlar veriyor olmanızdan dolayı hata yapma payınızın da büyük olduğunu unutmayın. Özellikle de alışverişte! Seçimlerinin deneme yanılma yöntemine göre yaparken renklerin ya da parçaların uyumu sizin için önemli değil. İstediğiniz sadece güçlü bir etki! Sizin kafanız karıştığı kadar bu durum size bakan başkalarının da kafasını karıştırıyor. Bu sezon, yeni keşifleriniz arasına alabileceğiniz birkaç öneri de bizden... Öncelikle pantolonlar ve elbiseler giyiminizde önemli bir yere sahip. Yelekler, balon şortlar, elbiseler, bol pantolonlar, sportif kargoları, pelerin ceketler, el örgüsü kalın trikolar, degradeli vernik etkili topuklular, XXL çantalar, renkli eldivenler, imitasyon renkli yaka kürkleri, kalın kemerler, yünlü çorap taytlar, deri elbise, ipek kaftan elbiseler, renkli tüvit mantolar, ekoseli her şey "siz"in bir parçanız olabilir. Detayların tarzınızı yönlendirdiği sezonda, dikişler, düğmeler ve hacim tutkunuz yeniden alevlenecek!

    Gücünüzü gösterin
    Yeni lüks anlayışının çok fazla irdelendiği modada, kumaşların kalitesi ve kesimlerdeki detaycı vurguya dikkat çekiliyor. Kadınların kendilerini farklılaştırmak için güçlü silahlara ihtiyacı var. Bu gövde gösterisinin ardına gizlenen renkler ve aksesuarlar ise yeni sezonda sizler tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Yeniden moda olan tayt çoraplar, özellikle gri tonların hakimiyetinde ve mini elbise, etek ve hacimli şortlarla çok uyumlu. Prada'nın öncülüğünü yaptığı diz altı ince çoraplar ise pantolon çorapları eteklerin altına giyilebilir mesajını veriyor.

    Ayrıca, yan yana gelmesi zor görünen canlı renkler, vernikli yorumlarıyla daha da belirgin biçimde gardıroplarımızı işgal ediyor. Bu renkler en sade zevkleri olan bir kadında bile merak uyandırıyor.